28 Aralık 2016 Çarşamba

Revizyonda ferahlık var

TÜİK yakın zamanda milli gelir verilerinin hesaplama yönteminde, uluslararası standartlara göre kapsamlı bir güncelleme yaptı. Yeni verilerde, kişi başına düşen milli gelir, geçmiş yıllardaki reel büyüme oranları, tasarruf ve yatırımların milli gelire oranı gibi bir çok gösterge iyileşmiş göründü. Bu da haliyle tartışma yarattı. Bunu nasıl değerlendireceğiz?

Öncelikle, benzer güncellemeler dünyanın her yerinde yapılıyor ve illa ki bir tartışma çıkıyor. Bizimkinden hemen önce Japonya'da yapılan revizyonda milli gelir yükselmiş; hükümet 2020 yılı hedefine şimdiden neredeyse ulaştı gibi iğneleyici tepkiler olmuştu (misal). Bu sene başında da Hindistan'da yapılan revizyon sonrası, GSYH büyümesinin sanayi üretim endeksiyle tutarsız biçimde çok yüksek çıkması ekonomistlerin canını sıkmıştı (misal). Kaldı ki revizyon olsun olmasın, Çin başta olmak üzere birçok gelişen ülkede (kayıt dışı ekonomi, teknik yetersizlikler, kasıtlı çarpıtmalar gibi türlü sebeplerden) GSYH verilerinin sağlıklı olduğundan şüphe duyuluyor. Hatta ölçüm problemleri olmasa dahi, kavram olarak GSYH ve onun anlamı üzerinde derin ilmi tartışmalar da yapılıyor. Demek istediğim, milli gelir doğası icabı az ya da cok kusurlu bir gösterge. Zaman zaman yenilenmesi de doğal, bunun tartışılması da.

Elbette tartışmaların bazısı anlamlıyken, bazısıysa anlamsız. Örneğin sanayi üretim endeksi ve GSYH'nin uyumlu olup olmaması önemli. Milli gelir istatistikleri geç açıklandığından, ekonominin o andaki durumuna ilişkin bilgi verecek, GSYH ile ilişkisi güçlü öncü göstergelerin olması gerekir. Dolayısıyla milli gelirin hesaplama yöntemi değiştiriliyorsa ardından öncü göstergelerde de uygun bir revizyon gerekebilir. Öte yandan, yapılan değişikliğin sonuçlarını refah artışı gibi yorumlamaksa anlamsız. Kişi başına düşen gelir kağıt üzerinde 5 bin dolara da inse, 20 bin dolara da çıksa, gerçekte kimsenin cebine para girip çıkmıyor. Dolayısıyla kimsenin refahında bir artış ya da azalış olmuyor. Bu en fazla, uluslararası karşılaştırmalara çok önem atfedenlerin moralini etkiler; siyasetçilere de malzeme çıkartır.

Burada en önemli husus, istatistik kurumunun uzmanlarla iletişim içinde olması, ne yaptığını açıklaması ve geri bildirim alması; ekonomistlerin de verileri diğer göstergelerle tutarlı şekilde yorumlayıp anlamlı sonuçlar çıkarması. TÜİK bugünlerde düzenlediği toplantılarla üzerine düşeni yapmaya çalışıyor, ancak herkes tatmin olmuş değil gibi (misal).

Açıklanan bilgiler ışığında yeni yöntemde benim en çok hoşuma giden şey, özellikle inşaat ve hizmet sektörlerinde eskiden dolaylı tahminlere dayanan istatistiklerin, artık resmi kurumlardan gelen kapsamlı veri setleri kullanılarak doğrudan ölçülmesi. Başarılı uygulanırsa, bu yöntem ekonomik faaliyet için eskiye göre çok daha iyi bir gösterge sunacaktır.

Türkiye'nin son yıllardaki makroekonomik durumunun yeni veriler ışığında yorumlanması ve geleceğe dair tahmin yapılması ekonomistleri muhtemelen bir süre zorlayacak. Benim açımdan en büyük belirsizlik, geçmiş yılların büyümesindeki yukarı revizyonların ve bunların ima ettiği verimlilik artışlarının kalıcı olup olmadığı. Uzun dönemli büyüme trendi eskiden tahmin edildiğinden daha yüksekse, geleceğe dair görünüm olumlu demektir. O durumda (darbe teşebbüsü, turizmdeki bozulma gibi) çeşitli iç ve dış sebeplerden büyümesi yavaşlayan ve bir çeyrek küçülen Türkiye ekonomisi, bu sebeplerin ortadan kalkmasıyla hızla toparlanacaktır. Yok eğer zamanında dış finansman bolluğuyla şişen krediler potansiyelinin üzerinde büyüyen bir ekonomi yaratmışsa,  sermaye girişleri yavaşladığında bu durum tersine dönecek ve artık kalıcı olarak daha düşük büyüme oranları görülecek demektir. Hangisi daha doğru henüz bilmiyorum. Öyle ya da böyle, küçük firmaların faaliyetlerini daha iyi ölçen yeni GSYH'nin eskisine göre daha sert dalgalanmalar gösterebileceği aklıma yatıyor.

Hiç yorum yok: