29 Aralık 2017 Cuma

Türkiye'nin potansiyel büyüme oranı nedir?

Merkez bankamızın ekonomik araştırma bölümü bugün bu soruya cevap arayan güzel bir makale yayımlamış. Ben de makaleyi şurada iki satırla tanıtıp yorumlayayım dedim. (Emeğe saygı, yazarı ekonomist Selen Andıç. Linki de şurada)

Çalışma Türkiye'nin GSYH verilerini arz yönlü bir iktisadi modelle inceliyor ve bir potansiyel büyüme oranı tahmin ediyor. Büyüme muhasebesi denen yöntemle büyümeye üretim faktörlerinin (işgücü ve sermayenin) ve geri kalan şeylerin (toplam faktör verimliliğinin) katkısını hesaplıyor. Ayrıca yeni GSYH serisiyle eskisini karşılaştırıp aradaki farkları ortaya koyuyor. Çok meraklandırmadan söyleyeyim, güncel seri için yapılan potansiyel büyüme tahmini %5.5.

Bulgulara geçmeden önce kısaca açıklayalım; potansiyel büyüme ne demek? Makroiktisat literatüründe büyüme deyince iki şey kast edilir. Biri ulusal gelirin uzun vadeli büyüme trendi, diğeri onun etrafındaki konjonktürel dalgalanmalar. Birincisi, ülkenin demografik gelişmelerden kaynaklanan işgücü değişimine, fiziksel sermaye birikimine ve (teknik ilerlemenin ve beşeri sermayenin belirleyici olduğu) verimlilik artışına bağlıdır. Potansiyel büyüme, Keynesyen jargonda büyüme trendine karşılık gelir. Konjonktürel olarak ise, bir takım politika tercihleri (mesela mali genişleme) ya da iç ve dış etmenler (mesela petrol fiyatındaki dalgalanma, uluslararası finans hareketleri) sebebiyle ulusal gelir zaman zaman potansiyelinin altına inebilir ya da üstüne çıkabilir. Bu etmenler çoğunlukla kalıcı olmadığından, iktisatçılar büyümenin kısa süreli olarak yüksek ya da düşük gelmesini çok önemsemezler. Büyüme potansiyelinin ne olduğu ve nasıl artırılacağı sorusuna önem verirler.

Peki makaleye göre Türkiye'nin potansiyel büyüme oranı neymiş? Aşağıdaki grafikte görüleceği gibi (kırmızı çizgi), son yıllarda %5.5 olmuş. Görüldüğü gibi bu oran sabit değil. Zaman içinde genç nüfus aktif olarak işgücüne katıldıkça ve yurtdışı finansmanın katkısıyla yatırımlar çoğaldıkça potansiyel de yükselmiş. (Gri çizgi ise, eski GSYH serisine göre büyüme. Yeni ulusal hesaplarda yatırım oranları daha yüksek, sermaye birikimi daha hızlı olduğundan potansiyel büyüme de daha yüksek.)

Aşağıdaki grafik ise güncel verilerin büyüme muhasebesini gösteriyor. Bir önceki grafikteki potansiyel büyümenin ne kadarının fiziksel sermaye birikiminden, ne kadarının nüfus artışı ve işgücüne katılımdan, ne kadarın verimlilik artışından (yani beşeri sermaye, teknoloji ve saireden) kaynaklandığı burada açıkça görülüyor. Dikkat ederseniz üç çizginin bir senedeki değerlerinin toplamı, üstteki grafikteki büyüme oranını veriyor. 


Ne görüyoruz burada? Bir, Türkiye'de verimlilik artışı çok düşük; büyümenin belirleyicileri faktör artışları. İki, 2000'li yıllarda büyüme potansiyelindeki artışın en büyük sebebi işgücüne katılımın artması. Türkiye bir demografik dönüşüm yaşıyor ve geçmişin genç nüfusu yavaş yavaş işgüne katılıyor. Bollaşan ve haliyle ucuzlayan işgücü, üretim potansiyelindeki yükselişin itici gücünü oluşturuyor.

Verimlilik artışının düşük olması büyük bir sorun. Bir defa bu, çalışan sayısı artıyor ama çalışanların niteliği ve kullandıkları araç gereçlerin teknolojisi yavaş iyileşiyor demek. Bu durumda çalışanların geliri ve refahı da hızlı artamaz. Ülkemizde milyonlarca insanın asgari ücretle çalışması bu yüzden. İdeal olan nitelikli çalışanlarla beraber piyasa koşullarında ücretlerin artmasıyken, bugün insanlar yaşam standartlarının iyileşmesi için devlet büyüklerinin ağzından çıkacak sayıyı bekliyorlar.

İkincisi, verimlilik artışı yatırımların getirisinin de belirleyicisidir. Dünyada paranın bollaştığı ve faizlerin düşük olduğu dönemlerde firmalar getirisi az da olsa yatırım yapabilir. Ancak faizler yükseldiğinde düşük getirili yatırımlar kesilir, sermaye birikimi yavaşlar. Hele borçlanıp yatırım yaptıktan sonra beklediği getiriyi elde edemeyen firmaların vay haline. O yüzden sermayenin bugün büyümeye yaptığı 3 puanlık katkıyı yarın için cepte görmemek lazım.

Bunların haricinde, bu çalışmanın elde veri olmamasından kaynaklanan bir eksikliği son senelerdeki  göçmen akımını dikkate almaması. Ülkemizde yaşayan çoğu Suriyeli milyonlarca göçmenin önemli bir kısmı işgücü piyasasına bir şekilde dahil oldu. Kimi sermaye koyup iş de kurdu. Kayıtdışı çalışan ve resmi işgücü verilerine dahil edilmeyen bunca insanın büyümeye belirgin katkısı olmalı. İşgücüne dahil edilmediklerine göre, burada verimlilik artışı gibi görünen şey bir ölçüde onların katkısını da içeriyordur herhalde.

Son olarak, bir de eleştirim olacak. Bu kadar güzel ve anlamlı sonuçları olan bir makale için bulunan başlık, "Türkiye İçin Güncel Normalize Edilmiş Sabit İkame Esneklikli Üretim Fonksiyonu". Millet başlığa bakıp okumadan kaçsın istenmiş sanki!

11 Aralık 2017 Pazartesi

Bitcoin hakkında bildiğim, pek bir şey bilmediğim

Bitcoin bir para. Yani, hesap birimi olabilir (ünit of account); alımsatımda vasıta olarak kullanılabilir (medium of exchange); tasarruf aracı olabilir (store of value). Bir mal, hizmet ya da başka bir finansal varlık karşılığında bitcoin kabul eden biri, elinden çıkarmak istediğinde başkalarının da onu kabul edeceğini varsayar. Değeri bundan kaynaklanır. Ne kadar yaygın kabul görür ve kullanılırsa, o kadar değerlenir.

Bu sene başında ederi bin doların altında olan bitcoin bu yazıyı yazdığım an itibariyle 15-16 bin dolara kadar değerlenmişti. Siz okurken kim bilir nerede olacak. Bu kadar büyük bir artış anormal değil mi? Ekonomik olarak temelsiz, çökmeye mahkum bir fiyat oluşumu (varlık balonu) mu var? 

Kabul, balon oluşumuna çok müsait bir ortam var, ama sırf fiyat çok arttı diye de balon var denmez. Dağ başındaki arazinizin yanından otoyol geçse değeri katlanır mesela. Kaça katlanırsa katlansın bu arazinin ekonomik değerinin artmasından kaynaklanan bir harekettir.  Benzer şekilde, başlangıçta teknoloji kurdu küçük bir zümrenin kullandığı ve arzı sınırlı bir para, gerçek bir ihtiyaca cevap verip küresel ölçekte benimseniyorsa ve kullanımı kalıcı olacaksa, değeri pek ala defalarca katlanabilir. Lakin bu şartlar sağlanıyor mu tartışılır. 

Bugün için bitcoin talebi, işlemden ziyade spekülatif sebeplere dayanıyor. Normal, yasal bir alışverişi (gömlek satın almayı mesela) bitcoinle yapmak manasız. Alışverişte lira, dolar gibi alışılagelmiş paraları kullanmak her açıdan daha avantajlı. Finansal yatırım aracı olarak ise, bitcoin temel makroekonomik ve finansal göstergelerle bağı muğlak, fiyatının nereye gideceği belli olmayan bir ürün. Teknolojik girişimler yatırımlarını finanse etmek için kripto paraları kullanıyorlar ama bu yatırımların getirisinin ne olacağı belirsiz. Ayrıyeten bitcoinin kıymetli madenler (altın, gümüş vs.) gibi kullanım değeri; klasik itibarı paralar gibi, değerini iyi kötü koruyan bir merkez bankası yok. Bu şartlarda güvenilir bir tasarruf aracı değil.  

Yasadışı ve kayıtdışı faaliyetlerse ayrı bir mesele. Bunlar işlem talebi yaratıp bitcoine nispeten istikrar kazandırabilir. Lakin bu tür faaliyetleri engellemek için kendi kağıt paralarını bile sınırlamaya çalışan devletler, herhalde kripto paraların böyle işlerde kullanılmasına kayıtsız kalmazlar. Ne kadar engel olabilirler ya da düzenleyebilirler, göreceğiz.

Bir de teknolojik yenilik ve rekabet konusu önemli. Kripto paraların kolay taklit edilen, gelişime açık bir teknolojisi; serbest katılım ve rekabet prensipleriyle işleyen bir piyasası var. Bitcoin ilk olmanın ve bu sayede yaygın kullanılmanın avantajıyla piyasada hakim konumda. Lakin daha yeni ve iyi bir teknoloji gelecekte pek ala yerini alabilir; çöküşü de çıkışı gibi vahşi olabilir.

Geriye dönüp olanı açıklamak kolay, ileri dönük tahmin yapmak zor. Kim bilebildi bitcoin fiyatı buraya gelecek? Kim bilebilir seneye nereye gidecek? Fiyatın değerini geçtim, değişim yönünü bilmek için bile devletler ne yapacak, teknoloji nereye gidecek, piyasa dinamikleri nasıl işleyecek gibi birçok şeyi kestirebilmek gerek. Bu da beni aşıyor. İzleyelim, görelim ne olacak.