18 Mayıs 2010 Salı

Sabit Maliyetler ve Akkuyu Santrali

ekonomiturk'te emin tolga akgoz'un, akkuyu santral'i uzerine yazdigi yazi, iktisada giris dersi ogrencilerinin sabit maliyetlerin etkilerini anlamalarina yardimci olacak guzel bir ornek iceriyor. bu yuzden orada yaptigim yorumun ilgili kisimlarini bir kez de burada yayinliyorum:

yapilan anlasmayi degerlendirirken, bazi detaylari gozden kacirmamak lazim. yazida da belirtildigi uzere burada en buyuk maliyet unsuru, santralin insa masrafi. yani sabit maliyetler. aslinda diger enerji santrallarinda da bu onemli olmali. ama nukleer santralin daha yuksek teknoloji ve guvenlik altyapisi gerektirmesi ve yakitin daha ucuz olmasi sebebiyle, burada sabit maliyetlerin toplam maliyet icindeki oraninin daha yuksek olmasi akla yatkin.

sabit maliyetin var olmasi, anlasmadaki almayi taahhut ettigimiz elektrigin fiyatinin neden yuksek oldugunu da, en azindan bir yere kadar, acikliyor. soyle ki, santral insa edildikten sonra, isleten sirket elektrigi piyasa fiyatindan satacak. bu, insa maliyeti dikkate alindiginda, sirketin zarar etmesi demek. ama santralin insa maliyeti batik maliyet oldugu, yani santral calissa da calismasa da yuklenilmek zorunda olundugu icin, santral calismaya devam edecek. dolayisiyla, bugun soz konusu sabit maliyeti cikaracagindan emin olmayan hicbir firma gelip boyle bir yatirim yapmaz. burada bizim devletimiz santralde uretilen elektrige subvansiyon uygulayarak, firma icin yatirimi akilci hale getiriyor. yani, uretilen elektrigin yarisini yuksek fiyattan alacak olmamiz kazik yedigimiz anlamina gelmez. kazik yedigimizi soyleyebilmek icin su soruyu cevaplamak lazim. biz bu santralin sahibi olsaydik ve insa masraflarini biz kendimiz ustlenseydik, bizim cebimizden cikacak para verdigimiz subvansiyondan daha fazla mi, daha az mi olacakti? ben bir enerji uzmani olmadigim icin, bu soruyu yanitlayamam. uzman okuyucularimiz varsa ve bizi bilgilendirirlerse, memnun olurum.

tabii, burada illa nukleer santral yapmamiz gerekli miydi diye de sorulabilir. yine okuyucularimizdan daha cazip enerji yatirimi alternatifleri oldugunu dusunenler varsa, goruslerini paylasabilirler.

2 Mayıs 2010 Pazar

Avrupa Para Birliği, Euroizasyon ve Makroekonomik İstikrar

ekonomiturk blogu yazarlarindan c.onat, paul krugman'in nyt'daki bir yazisindan bahsedip asagidaki soruyu sormus. ben de sorusunu kisaca yanitlamaya calisacagim. soru su:


Bir ara TL'den sıfır atacağımıza Euro'ya geçelim diyenler vardı. Öyle bir şey yapma imkanı var mıydı, olsaydı ve tercih etseydik bizim durumumuz ne olurdu merak ediyorum. Ekonomist arkadaşlar fikirlerini paylaşırlarsa sevinirim.


bir defa, sunu hatirlatalim. para birimi olarak euro kullanmakla, avrupa para birligine girmek farkli seyler. ekvador, panama gibi ulkelerin para birimi olarak amerikan dolarini benimsemeleri gibi, bir ulke tek tarafli olarak euro'yu benimseyebilir. (birincisine dolarizasyon, ikincisine bu terimden hareketle euroizasyon deniyor.) bunun para birligine uye olmaktan farki, birligin ortak merkez bankasinin uyguladigi para politikasinda soz sahibi olunmamasidir. yani, tek tarafli olarak euro'ya gecmek, para politikasindaki soz hakkindan tamamen vazgecmek demektir. bu rejimler icin, sabit (cipali) doviz kuru rejimlerinin ileri boyutu diyebiliriz. doviz kurunu bir cipaya baglamak da, sermaye hareketlerinin serbest oldugu durumda, para politikasini serbest bicimde uygulamaktan vazgecmeyi taahhut etmek demektir. ulusal para birimini birakip bir para birligine girmek ya da baska bir parayi tek tarafli kabul etmek, bundan geri donus cok zor ve maliyetli olacagindan, bu taahhudun cok daha baglayici ve inandirici olmasini saglar.

peki, oncelikle avrupali ulkeler icin, ortak para biriminin getirdigi artilar ve eksiler neler? bunun bir faydasi, para birimi ortak olunca doviz kuru dalgalanmalari da olmayacagindan, bunlarin yaratabilecegi belirsizliklerin ortadan kalkmasidir. bu da mal ve hizmet ticareti ile emek ve sermayenin serbest dolasimini olumlu etkileyip verimlilik artisi saglar. eger avrupa ulkeleri arasinda tam bir ekonomik entegrasyon saglanacaksa, bu onemli bir meseledir. bir baska faydasi ise, ulkelerin gevsek para politikasi kullanma egilimlerinin baglayici ve inandiri bir sekilde ortadan kalkmasidir. misal, ortada drahmi diye bir para kalmadigi icin, yunan hukumetinin butce aciklarini para basarak kapatma gibi bir imkani da kalmamistir. bu, parasal istikrara katki saglar; lakin ote yandan, ulkenin kendi ekonomik sartlari birligin para politikasiyla uyusmadiginda, ekonomik dalgalanmalari belirginlestirebilir. ornek verecek olursak, yunanistan avrupa para birliginde olmasaydi sunlar olacakti. bir, diger avrupa ulkeleriyle ekonomik iliskilerinde drahmi-euro kurunun seyri belirleyici olacakti. iki, yunanistan butce aciklarini senyoraj geliriyle kapatmak icin para basabilecekti. uc, kisa vadede fiyatlar ve ucretlerin yeterince esnek olmamasi durumunda ortaya cikacak asiri ekonomik daralmaya karsi, istikrar amacli genislemeci para politikasi uygulayabilecekti. ekonomiye keynesci bir perspektiften bakan krugman, kose yazisinda bu ucuncuyu one cikartip vurguluyor. ayrica, ikinci ihtimalin ortadan kalkmasinin da, mali disiplini garanti etmedigini goruyoruz.

bunlardan yola cikarak, bizi para birligine almayacaklarini da hesaba katarak, tek tarafli olarak euro'ya gecseydik ne olurdu, degerlendirelim. oncelikle, ab ile ticaret hacmimiz turkiye'nin milli gelirine oranla kucuk sayilir. dolayisiyla, ticaretteki verimlilik artisinin cok ciddi bir etkisi olacagini sanmiyorum. ikincisi, gecmisteki deneyimlerimizden, turkiye'nin mali istikrarinin doviz kuru rejimine bagli olmadigini rahatlikla soyleyebiliriz. ucuncusu, zamaninda euro'ya gecseydik, bugun enflasyon problemimiz kalmazdi; ama mali istikrarin bununla dogrudan baglantili olmadigini da hesaba katinca, bunun koca ulkenin para politikasinin kontrolunu tek tarafli olarak avrupa merkez bankasina birakmak icin yeterli bir sebep oldugunu dusunmuyorum. her seyi de ab'ye havale etmeyelim, degil mi? turkiye ekonomisinin makroekonomik istikrarini kendi basimiza saglayabilmeliyiz. hukumetimizden ve burokratlarimizdan bunu beklemeyeceksek, ne bekleyecegiz?