18 Aralık 2010 Cumartesi

İktisat Oyunları

ugur gurses twitter’dan, avrupa merkez bankasinin websitesindeki para politikasi oyununun linkini paylasmis. eglenerek ogrenmeye meraklilar icin birkac link de ben vereyim. ne yazik ki oyunlarda turkce dil secenegi yok.

economia: soz konusu para politikasi oyunu. ekonomideki gelismelere gore para politikasi faiz oranini belirleyip enflasyon, buyume ve saireyi kontrol ediyorsunuz. politikayi keyfinize gore belirleyebilirsiniz, ama puan toplamak ve aferin almak icin enflasyonu %2 seviyesinde sabit tutmaya calismaniz gerekiyor. (ayni sitede enflasyon adasi diye bir oyun daha var, ama ben bir turlu acamadim.)

presidential game: mankiw’in orta duzey makroekonomi kitabini kullanmis olanlar bunu bilecekler. lisans ogrencisiyken bunu oynamisligimiz vardi. baskan (aslinda daha cok diktatore benzer bir sey) oluyorsunuz; para ve maliye politikalarini ayarlayarak ekonomiyi yonetiyorsunuz. ekonomiyi batirirsaniz sizi alasagi ediyorlar.

the economy, stupid: ingiltere kaynakli bir oyun. icinde kdv (vat, value added tax) falan var. basbakan olarak, vergiler, kamu harcamalari ve transferleri kontrol ediyorsunuz. para politikasi sizin isiniz degil. hayret, ingiltere merkez bankasini cok bagimsiz degil diye bilirdik.

heckscher-ohlin game: nobel odullerinin websitesindeki bu oyun, oncekilerden farkli olarak, makroekonomi degil, uluslararasi ticaret uzerine. oyunda bir adanin hukumdari, ayni zamanda merkezi planlamacisi oluyorsunuz. adanizdaki emek ve sermaye varligini emek-yogun ve sermaye-yogun sektorler arasinda pay edip uretim yapiyor; sonra da baska adalarla ticaret anlasmalari yapiyorsunuz. ekonomi, heckscher-ohlin teorisinin standart varsayimlarina gore duzenlenmis.

bunlar bildigim iktisat oyunlari. isletme, finans, borsa vs. oyunlari ise cok sayida. bunlara merakliysaniz, google’da aratarak birkac tane bulabilirsiniz.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Vatandaşlık Bilgisi Niyetine

devlet tesvikleriyle ilgili bir haber okurken, aklima her vatandasin uzerinde dusunmesinin faydali olacagi cok temel bir iktisat problemi geldi. iktisat egitimi almis olan okurlarimiza tanidik gelecektir. ozellikle fazla detay vermiyorum ki, herkes kendi varsayimlariyla senaryolar dusunup problemi farkli acilardan ele alabilsin.

problem soyle: is kurup isci istihdam edenlere verilen, geri odemesiz bir devlet destegi dusunelim. biri bu destekten faydalandi ve devletten 100 lira aldi. sonra bir kahvehaneden 20 adam buldu. onlari bos bir araziye goturdu. once bir cukur kazdirdi. sonra o cukuru doldurttu. bu is icin herbirine 5 lira odeyip devletten aldigi tum parayi dagitti. ona da araci olmanin sevabi kaldi. isciler, yevmiyelerini aldilar; esnaftan alisveris yaptilar; evlerine erzak goturduler; ailelerini mutlu ettiler. alisveris yaptiklari esnaf da para kazandi. parayi ihtiyaci icin harcadi. bu boyle devam edip gitti. (devlet adami aradan cikartip cukur kazdirip doldurtma isini kendi de yaptirabilirdi. fark etmez.)

sorumuz da su: istihdam yaratan ve icine yolsuzluk karismamis boyle bir tesvik politikasi “iyi” bir politika midir? (soruyu vatandaslik bilgisi niyetine sordugumuza gore, “iyi”nin ne oldugunu ben dayatmayayim. siz karar verin.)

9 Aralık 2010 Perşembe

Dünya Nereden Gelip Nereye Gidiyor?

oncelikle hans rosling’in su videosuyla baslayalim. (hans rosling kim mi? wikipedia’dan ogrenelim.)


evvelsi gun, mankiw’in blogunda videoyu gorup twitter’dan linkini vermistim. simdi sunun uzerine, iki satir yorum yapasim da geldi.

ne yapiyor rosling videoda? dunyada son 200 yilda hem gelir, hem de yasam beklentisi acisindan onemli iyilesmelerin oldugunu; bazi yerler digerlerine gore geride kalsa ve buyuk esitsizlikler olsa da, iyilesmenin dunya geneline yayildigini gosteriyor. hakikaten, acligin, kitligin, salgin hastaliklarin, cocuk ve bebek olumlerinin, sirandan olmaktan cikip insanlik ayibi kabul edildigi bir caga geldik. cicek hastaligi gibi, tarihte insanlari kirip gecirmis hastaliklar, asilar sayesinde ortadan kalkti. artik vebadan, kuduzdan, apendisitten falan da pek olmuyoruz. temel saglik ve temizlik hizmetleri, temiz icme suyuna erisim, yeterli beslenme ve daha pek cok sey en yoksullar icin bile olmazsa olmaz haline geldi. bunlar sayesinde, yasam beklentisinin kirk sene bile olmadigi gunler cok gerilerde kaldi. artik kanser, parkinson, alzheimer gibi hastaliklara yakalanabilecek kadar uzun yasiyoruz. acliktan degil obeziteden, damarlarimizi tikayan kollestrolden muzdarip oluyoruz.

ote yandan, kafaya takacak ciddi seyler azaldikca, omrumuz uzayip bos zamanimiz cogaldikca, kendimize yeni dertler yaratma ihtiyaci duyuyoruz. bir domuz gribi cikiyor mesela. gecen yuzyilin basindaki ispanyol gribiyle karsilastirinca, neredeyse zarar gormeden atlatiyoruz bunu. ama heralde zenginlestikce canimiz da tatlandigindan, panik olmaktan kendimizi alamiyoruz. dahasi, komplo teorilerine meylediyor, asilanmaktan imtina ediyoruz. sanki asilardan bugune kadar zarar gormusuz gibi. sanki saglik alaninda tum o olumlu gelismeler yasanirken, komplo  teorilerinin bas aktorleri, batili devletler ve ilac sirketleri, piyasada yoklarmis gibi.

sonra bir genetigi degistirilmis organizmalar meselesi cikiyor mesela. yine ayni guvensizlik... bilip de soyleyecek sozu olanlar baska. lakin o konuda da ekseriyetle bilmeyenlerin birbirlerine korku pompaladigini goruyoruz. oysa, yakin gecmise kadar, yiyeceklerinin genetigiyle oynanmadigi ya da iclerine katki maddesi katilmadigi icin, insanlar saglikli mi besleniyorlardi? ya da besinleri ihtiyaclarini rahatlikla karsiliyor muydu ki, bugun uretkenlik arttirici teknolojik gelismelere onyargiyla yaklasiyoruz?

velhasil, ortalama bir dunyali bugun gecmise gore cok daha zengin ve cok daha uzun yasiyor; bir de kafamiz rahat olsa tam olacak.