22 Ekim 2022 Cumartesi

Zoraki spekülatör

İdeal ekonomik koşullarda sıradan insana ailede öğrendiği ev ekonomisi kuralları yeter. Büyüklerinin öğütlediği gibi, eline geçen parayı artırır; tez zamanda başını sokacak bir ev alır; kötü zamanlara, yaşlılığa, çocuklarının geleceğine yönelik birikim yapar. Bugün ideal koşullarda değiliz. Tasarruflarımızı doğru değerlendirmezsek enflasyon karşısında hızla erir. Enflasyondan korunmak için konut, altın, döviz, hisse senedi gibi değeri oynak varlıklar satın alsak, tercihlerinize, zamanlamamıza ve şans faktörüne göre çok büyük kar da edebiliriz zarar da. Bu durum birikim yapmak isteyen herkesi adeta bahis oynamaya zorlar. 

Dayanıklı bir malı veya finansal bir varlığı değerinin artacağını öngörerek satın almaya spekülasyon denir. Spekülasyon, alıcı ve satıcıdan birinin kazancının diğer tarafın kaybı olduğu işlemdir. Örneğin, fiyatı daha da yükselecek diye konut alan bir kişi bu gerçekleşmezse zarar ederken, satan kişi konutu ederinden pahalıya sattığı için kazançlı çıkar. Kar etmek için bilerek spekülatif işler yapanlar kendileri bilir. Risk almaktan hazzetmeyenler için ise, birkaç temel finans prensibini hatırlatmakta fayda var.

Kısa vadede değer koruma

Birikim yaparken ihtiyaçların vadesine göre araç seçmeli. Örneğin, yakın gelecekte evlilik, eğitim, sağlık, taşınma gibi bir sebeple nakite ihtiyacı olacak biri (döviz, altın, hisse, kripto para gibi) fiyatı dalgalı veya (ev, arsa gibi) elden çıkarması zor varlıklara yatırım yaparsa harcama zamanı geldiğinde sıkışıp zarar edebilir. Eskiden bu gibi durumlarda sabit faiz ödeyen vadeli banka mevduatları idealdi. Bunlar enflasyona karşı koruyacak kadar getiri sağlardı. Şimdilerde TL mevduatın faizi devlet politikası olarak baskılandığından bu araç hiç cazip değil. Bunun en yakın alternatifleri altın, döviz ve devletin desteklediği kur korumalı mevduat. Sonuncusu kur artışı faizin üzerinde kaldığında, devlet katkısıyla beraber kura paralel bir getiriyi garanti ediyor. Dolayısıyla kur artışı yüksek olursa tasarrufun getirisi de yüksek oluyor. Fakat kur ve enflasyon her zaman paralel olmadığı için, enflasyon daha yüksek olduğunda bu araç da kısa dönemli birikim yapanları korumuyor. Bu durumda onlar için yüksek enflasyon dönemlerinde en iyi alternatif, harcamalarını mümkünse öne çekmek ve ihtiyaç duyacağı dayanıklı malları stoklamak gibi duruyor. 

Döviz riskleri 

Vadenin dışında, dövize bağlı harcaması olacakların (faizlerin konjonktürel seviyesinden bağımsız olarak) birikimlerini de ona göre yapmalarında fayda var. Tek başına döviz cinsi varlığa veya yükümlülüğe sahip olmak, kurların değişken olması sebebiyle risk yaratır. Döviz varlıkları ve yükümlülükleri dengelendiğinde kur riski ortadan kalkar. Buna riskten korunma manasında "hedging" denir. Dövizle borçlanmış olanlar, ithal ürün (makine, elektronik eşya, taşıt aracı vs.) satın almayı planlayanlar, (eğitim, sağlık, seyahat gibi) bir sebepten yurtdışına çıkacak olanlar, birikimlerini dövizle veya dövize endeksli araçlarla yaparak kendilerini güvenceye alabilir. 

Tabii şunu da söylemek gerek. Bankada döviz veya altın cinsi mevduat yapmanız, bir kriz anında bunu istediğiniz gibi çekebileceğinizin veya yurtdışına transfer edip kullanabileceğinizin garantisini vermiyor. O yüzden böyle olağanüstü risklere hassas birçok kişi ve şirket bu tür varlıkları ya başka ülkelerde ya da finansal sistemin dışında tutmayı tercih ediyor.

Uzun vadeli yatırım

Ev, arsa, işyeri gibi gayrimenkuller, hisse senedi ve tahvil portföyleri, üretime dönük doğrudan yatırımlar gibi araçlar uzun vadede kullanışlıdır. Bunlar çoğunlukla likit değildir. Yani, kayıp yaşamadan hızlıca nakite dönüştürülmeleri zordur. Değerleri yıllar içinde değişkenlik gösterir, fakat buna takılmamak ve sabırlı olmak gerekir. Yatırım bir ekonomik değer yaratıyorsa ve alış fiyatı temelsiz şekilde yüksek değilse, onun uzun vadede değerlenmesi beklenir. Böyle olmadığında zarar etme riskini en aza indirmek için de yatırımları bir yerde toplamamak, farklı araçlara dağıtmak önemlidir. Dolayısıyla, alım satımlarda planlı davranmak, yatırım araçlarını çeşitlendirmek, bir varlığın fiyatı hedeflendiği gibi yükseldiğinde veya ihtiyaç zamanı yaklaştığında fırsat kollayıp yatırımdan çıkmak gerekir. 

Konut yatırımı

Uzun vadeli yatırımlar arasında konutun özel bir yeri olduğundan, onu ayrı ele almakta fayda var. Finansal açıdan ev almak, o evin sağlaması beklenen kira gelirini satıcıya bir miktar iskontoyla peşinen ödemektir. Enflasyon ve faizlere dair bir belirsizlik olmazsa, evin fiyatını sağladığı barınma hizmetinin değeri belirler. Elbette pratikte az çok bir belirsizlik vardır. Hele bugünkü gibi enflasyon beklentileri artarken faizlerin gerilediği, herkesin kendine göre bir beklentisinin olduğu bir ortamda belirsizlik çok yüksek. Bugün kiraların gelecekte ne hızda artacağının, faizlerin nereye gideceğinin, dolayısıyla konut fiyatlarının ne olacağının bir ölçüsü yok. Piyasada oluşan çılgın fiyat hareketleri de bundan. Genel kanaat gelecekte faizin değil enflasyonun yüksek olacağı yönünde olsa gerek ki, fiyatlar son bir senede birkaç katına çıktı. Bu kanaat sürerse daha da çıkar ama vaziyet değişirse fiyat tepetaklak aşağı da gelebilir. Bu koşullarda konut, barınma ihtiyacına yönelik reel değer üreten bir yatırımdan çok, Türkiye'nin geleceği üzerine bir bahis aracına benziyor.

Kısa vadeli kar kovalayarak konut alım satımı yapanlara söyleyecek bir şeyim yok. Uzun vadede servetlerini korumak ve büyütmek için uygun yatırımlar arayanlar için yukarıdaki genel prensipler geçerli. Kısa dönemli dalgalanmalara takılmadan, yatırımları çeşitlendirip riski dağıtma prensibiyle hareket ederek, fiyatı uygun görünen fırsatlar kollayabilirler. Derdi barınma ihtiyacını huzur içinde gidermek olanlar içinse zorlu bir ikilem söz konusu. Hiç evi olmayıp kirada oturanlar kiraların gelirlerinden fazla yükselmesi durumunda zorda kalabilirler. Kiradan kurtulmak için kendi evini alanlar ise tersi durumda eve ederinden fazlasını ödemiş olabilirler. Bu bilinmezlik karşısında nasıl hareket edeceği kişinin tercihine kalmış. Bir gün kiraların çok geleceğinden korkanlar şartları zorlayıp kendi evini almaya çalışabilir. Elinde avucunda ne varsa verip üstüne borçlandıktan sonra, fahiş fiyat ödediğini anlamaktan korkanlar ise kirada kalabilir. Sonucu yaşamadan bilemeyiz. 

3 Ekim 2022 Pazartesi

Baz etkisi nedir?

Çoğu kurum ve ekonomist Türkiye'de enflasyonun bu yılın sonundan itibaren baz etkisiyle düşeceğini söylüyor. Bu ne anlama geliyor?

Birçok makroekonomik zaman serisinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim oranı önemlidir. Bunun güçlü tarafı, basit bir şekilde hesaplanması ve mevsimsel olarak dalgalanmamasıdır. Zayıf tarafı ise gelen etkileri bir sene boyunca taşımasıdır. Nasıl? Basit bir örnekle gösterelim. 100 değerinde her ay sabit giden bir göstergenin bir ay 110'a çıktığını ve sonra 110'da sabit gitmeye devam ettiğini varsayalım. Burada yıllık değişim oranı başlangıçta sıfır. Göstergenin seviyesi yükseldiğinde, oran o ay yüzde 10'a yükselir. Sonra seviye aydan aya değişmemesine rağmen, bir önceki senenin seviyesi ("baz" aldığımız değer) düşük olduğundan, yıllık değişim oranı 12 ay boyunca yüzde 10 olarak kalır. Bu sürenin sonunda, baz seviyesi 110'a geldiğinde yıllık oran yine sıfıra düşer. Bunun gibi, bir göstergenin değeri ve baz seviyesi arasında oluşan geçici farka "baz etkisi" denir. Zaman serisinde geçmişte yaşanan sıçramalar, zikzaklar, aylık değişim oranlarında zamanla oluşan hızlanma ve yavaşlamalar baz etkileri yaratır. Bu hareketler büyükse, yıllık değişim oranı serinin yakın dönemlerdeki eğilimi açısından iyi bir gösterge olmaz.  

Türkiye'deki enflasyonu ele alırsak, son bir senedeki yükseliş düzenli bir şekilde gerçekleşmedi. TÜFE geçen Aralık ve Ocak aylarında yüzde 10'un üzerinde aylık oranlarla arttı. Sonrasında artışlar kademeli olarak yavaşladı. Eğer TÜFE bundan sonra daha normal bir hızda artacaksa, geçmişteki olağanüstü büyük artışların etkisi çıktıkça yıllık enflasyonun azalması gerekir. Nasıl? Aşağıdaki grafikteki gibi. Burada üç senaryoda yıllık enflasyonun nasıl değişeceği görülüyor. Birincide (turuncu) TÜFE'nin bundan sonra aylık yüzde 3 ile sabit bir oranda artacağını varsayıyoruz. TÜFE'ye göre daha az oynak olan çekirdek enflasyon endeksleri son aylarda buna yakın bir ortalama ile artıyor. Bu durumda yıllık enflasyon 2023'ün ilk yarısı boyunca düşüyor. Yüzde 40 civarına geldikten sonra bunun biraz üzerinde sabit kalıyor. İkinci senaryoda (gri) aylık enflasyonun Ekim'de yüzde 2.5 ile başlayıp her ay 0.1 puan yavaşladığını varsayıyoruz. Bu durumda yıllık enflasyon 2023 boyunca düzenli olarak düşüyor ve yüzde 20'ye yaklaşıyor. Son senaryoda ise (sarı) bu sefer aylık yüzde 3.5 ile başlayıp aynı oranda hızlanıyoruz. Bu durumda da enflasyon yüzde 50'ye kadar iniyor ama sonra tekrar çıkıyor.

Burada iki önemli mesele var. Birincisi, yukarıdaki farazi örneği basitleştirmek için tek seferlik etkiyi sürekli eğilimden bağımsız varsaydık, ama bu enflasyonda böyle değildir. Fiyat istikrarına bağlı bir merkez bankası olmadığında, yüksek gerçekleşmelerle birlikte ileriye dönük enflasyon beklentileri de bozulur. En basitinden, ücretler ve kiralar hedeflenen değil gerçekleşen enflasyona göre güncellenir. Böylece geçmiş şoklar geleceği de etkilemiş olur. O yüzden şartlar veya uygulanan politikalar değişmedikçe, enflasyonun sürekli yavaşladığı bir senaryo bana pek gerçekçi görünmüyor. İkincisi, senaryolarda TÜFE'nin düzenli şekilde hareket ettiğini varsaydık, fakat bu muhtemelen böyle olmayacak. Bugünkü koşullarda (ödemeler dengesinde sorunlar yaşarken, faizler dünyada artırılıp bizde düşürülürken, Ukrayna'da savaş sürerken, bizde seçimler gelirken vs.) enflasyonu etkileyecek başka şoklar gelmeyeceğinin garantisi olamaz.  

Demem o ki, bugünkü olağanüstü yıllık enflasyon değerleri kısmen geride kalmış olayların bize mirası. Bunlar yakında çıkacak. Fakat yüksek enflasyon sorunu bununla bitmeyecek.