bu blogun tarihinde bir ilki yapıyorum ve sıcağı sıcağına güncel bir konuda yazı yazıyorum. merkez bankası bu geceki para politikası toplantısında kallavi bir faiz artırımına karar verdi. (karar duyurusu burada) ayrıca, daha önce yaklaşık 88 parametre ve değişkenden oluşan para politikası biraz daha sadeleşti. ayrıntıları kenara koyarsak, anlaşılan o ki türkiye'de kısa vadeli faizler bundan sonra %10 artı/eksi 2% aralığında olacak. herhalde bir süre %10'un üzerinde seyreder, türk lirası stabilize olunca aşağı çekilir. kısa vadeli faizleri %12'ye kadar çekebilecek böyle bir adım herhalde faiz artırımı bekleyenlerin çoğunu, en azından şimdilik tatmin eder.
burada faiz artırımının makroekonomik etkileri üzerine yazacak değilim. zira bu blogun işlevi bu değil. hem bunu benden iyi analiz edip yazacak çokça insan var. benim dikkatimi çeken başka hususlar var. onlara kısaca değinmek istedim.
birincisi, merkez bankasının bir hafta arayla iki toplantı yapıp birbiriyle fevkalade çelişen iki karar alması dikkat çekici. ilk kararda faizler normal günlerde %8'i bile göremezken, şimdi %8'in altına düşmeyecek bile. arada dolar kuru fırlayıp neredeyse 2.40 olmuş olsa bile, bu kadar fark ilginç. para politikası kurulu üyeleri aniden aydınlanıp 180 derece çark etmemişlerse, başka bir şey olmalı. belki merkez bankası faiz artırımına hep taraftardı, ama hükümeti ikna etmek için doların fırlaması gerekiyordu. öyle olup olmadığını, bakanların ve başbakanın bundan sonraki beyanatından anlarız.
ikinci nokta ise, faiz artırımında bir ahlaki tehlike (moral hazard) gözüme çarpıyor. yani türkiye'de bir takım insanlar dövizle borçlanıyor; dövizde açık pozisyon alıyor. bunlar dolar düştükçe kar yazıyorlar. dolar artınca ise merkez bankası baskılara dayanamayarak müdahale edip (fazla) zarar etmekten onları kurtarıyor. yani işler iyiyken kar fırsatı sınırsız, kötüyken zarar riski sınırlı. bu uzun vade ekonomideki aktörleri dövizle daha çok borçlanmaya teşvik edecek bir şey. bu da ülkenin kırılganlığını artırıp bir sarmal halinde dövize müdahale gereksinimini daha da yükseltir. yani amerika'daki krizde yaşanan, zor duruma düştüğünde batmasına izin verilemeyen kurumların (abd örneğinde bankaların) topluma yük olmasını anlatan, "too big to fail" olgusuna benzer bir durum var burada. bu yüzden, politika yapıcılarının özel sektörün üstlendiği döviz riskleri konusuna el atmalarında fayda olacaktır diye düşünüyorum. zaten bir buna, bir de faiz riskerine el atılsa, cari açıkla da ilgili risklerin büyük bölümü ortadan kalkar herhalde.
neyse, güncel yazı kısa olur diyelim...