Merkez bankamızın ekonomik araştırma bölümü bugün bu soruya cevap arayan güzel bir makale yayımlamış. Ben de makaleyi şurada iki satırla tanıtıp yorumlayayım dedim. (Emeğe saygı, yazarı ekonomist Selen Andıç. Linki de şurada)
Çalışma Türkiye'nin GSYH verilerini arz yönlü bir iktisadi modelle inceliyor ve bir potansiyel büyüme oranı tahmin ediyor. Büyüme muhasebesi denen yöntemle büyümeye üretim faktörlerinin (işgücü ve sermayenin) ve geri kalan şeylerin (toplam faktör verimliliğinin) katkısını hesaplıyor. Ayrıca yeni GSYH serisiyle eskisini karşılaştırıp aradaki farkları ortaya koyuyor. Çok meraklandırmadan söyleyeyim, güncel seri için yapılan potansiyel büyüme tahmini %5.5.
Bulgulara geçmeden önce kısaca açıklayalım; potansiyel büyüme ne demek? Makroiktisat literatüründe büyüme deyince iki şey kast edilir. Biri ulusal gelirin uzun vadeli büyüme trendi, diğeri onun etrafındaki konjonktürel dalgalanmalar. Birincisi, ülkenin demografik gelişmelerden kaynaklanan işgücü değişimine, fiziksel sermaye birikimine ve (teknik ilerlemenin ve beşeri sermayenin belirleyici olduğu) verimlilik artışına bağlıdır. Potansiyel büyüme, Keynesyen jargonda büyüme trendine karşılık gelir. Konjonktürel olarak ise, bir takım politika tercihleri (mesela mali genişleme) ya da iç ve dış etmenler (mesela petrol fiyatındaki dalgalanma, uluslararası finans hareketleri) sebebiyle ulusal gelir zaman zaman potansiyelinin altına inebilir ya da üstüne çıkabilir. Bu etmenler çoğunlukla kalıcı olmadığından, iktisatçılar büyümenin kısa süreli olarak yüksek ya da düşük gelmesini çok önemsemezler. Büyüme potansiyelinin ne olduğu ve nasıl artırılacağı sorusuna önem verirler.
Peki makaleye göre Türkiye'nin potansiyel büyüme oranı neymiş? Aşağıdaki grafikte görüleceği gibi (kırmızı çizgi), son yıllarda %5.5 olmuş. Görüldüğü gibi bu oran sabit değil. Zaman içinde genç nüfus aktif olarak işgücüne katıldıkça ve yurtdışı finansmanın katkısıyla yatırımlar çoğaldıkça potansiyel de yükselmiş. (Gri çizgi ise, eski GSYH serisine göre büyüme. Yeni ulusal hesaplarda yatırım oranları daha yüksek, sermaye birikimi daha hızlı olduğundan potansiyel büyüme de daha yüksek.)
Çalışma Türkiye'nin GSYH verilerini arz yönlü bir iktisadi modelle inceliyor ve bir potansiyel büyüme oranı tahmin ediyor. Büyüme muhasebesi denen yöntemle büyümeye üretim faktörlerinin (işgücü ve sermayenin) ve geri kalan şeylerin (toplam faktör verimliliğinin) katkısını hesaplıyor. Ayrıca yeni GSYH serisiyle eskisini karşılaştırıp aradaki farkları ortaya koyuyor. Çok meraklandırmadan söyleyeyim, güncel seri için yapılan potansiyel büyüme tahmini %5.5.
Bulgulara geçmeden önce kısaca açıklayalım; potansiyel büyüme ne demek? Makroiktisat literatüründe büyüme deyince iki şey kast edilir. Biri ulusal gelirin uzun vadeli büyüme trendi, diğeri onun etrafındaki konjonktürel dalgalanmalar. Birincisi, ülkenin demografik gelişmelerden kaynaklanan işgücü değişimine, fiziksel sermaye birikimine ve (teknik ilerlemenin ve beşeri sermayenin belirleyici olduğu) verimlilik artışına bağlıdır. Potansiyel büyüme, Keynesyen jargonda büyüme trendine karşılık gelir. Konjonktürel olarak ise, bir takım politika tercihleri (mesela mali genişleme) ya da iç ve dış etmenler (mesela petrol fiyatındaki dalgalanma, uluslararası finans hareketleri) sebebiyle ulusal gelir zaman zaman potansiyelinin altına inebilir ya da üstüne çıkabilir. Bu etmenler çoğunlukla kalıcı olmadığından, iktisatçılar büyümenin kısa süreli olarak yüksek ya da düşük gelmesini çok önemsemezler. Büyüme potansiyelinin ne olduğu ve nasıl artırılacağı sorusuna önem verirler.
Peki makaleye göre Türkiye'nin potansiyel büyüme oranı neymiş? Aşağıdaki grafikte görüleceği gibi (kırmızı çizgi), son yıllarda %5.5 olmuş. Görüldüğü gibi bu oran sabit değil. Zaman içinde genç nüfus aktif olarak işgücüne katıldıkça ve yurtdışı finansmanın katkısıyla yatırımlar çoğaldıkça potansiyel de yükselmiş. (Gri çizgi ise, eski GSYH serisine göre büyüme. Yeni ulusal hesaplarda yatırım oranları daha yüksek, sermaye birikimi daha hızlı olduğundan potansiyel büyüme de daha yüksek.)
Aşağıdaki grafik ise güncel verilerin büyüme muhasebesini gösteriyor. Bir önceki grafikteki potansiyel büyümenin ne kadarının fiziksel sermaye birikiminden, ne kadarının nüfus artışı ve işgücüne katılımdan, ne kadarın verimlilik artışından (yani beşeri sermaye, teknoloji ve saireden) kaynaklandığı burada açıkça görülüyor. Dikkat ederseniz üç çizginin bir senedeki değerlerinin toplamı, üstteki grafikteki büyüme oranını veriyor.
Ne görüyoruz burada? Bir, Türkiye'de verimlilik artışı çok düşük; büyümenin belirleyicileri faktör artışları. İki, 2000'li yıllarda büyüme potansiyelindeki artışın en büyük sebebi işgücüne katılımın artması. Türkiye bir demografik dönüşüm yaşıyor ve geçmişin genç nüfusu yavaş yavaş işgüne katılıyor. Bollaşan ve haliyle ucuzlayan işgücü, üretim potansiyelindeki yükselişin itici gücünü oluşturuyor.
Verimlilik artışının düşük olması büyük bir sorun. Bir defa bu, çalışan sayısı artıyor ama çalışanların niteliği ve kullandıkları araç gereçlerin teknolojisi yavaş iyileşiyor demek. Bu durumda çalışanların geliri ve refahı da hızlı artamaz. Ülkemizde milyonlarca insanın asgari ücretle çalışması bu yüzden. İdeal olan nitelikli çalışanlarla beraber piyasa koşullarında ücretlerin artmasıyken, bugün insanlar yaşam standartlarının iyileşmesi için devlet büyüklerinin ağzından çıkacak sayıyı bekliyorlar.
İkincisi, verimlilik artışı yatırımların getirisinin de belirleyicisidir. Dünyada paranın bollaştığı ve faizlerin düşük olduğu dönemlerde firmalar getirisi az da olsa yatırım yapabilir. Ancak faizler yükseldiğinde düşük getirili yatırımlar kesilir, sermaye birikimi yavaşlar. Hele borçlanıp yatırım yaptıktan sonra beklediği getiriyi elde edemeyen firmaların vay haline. O yüzden sermayenin bugün büyümeye yaptığı 3 puanlık katkıyı yarın için cepte görmemek lazım.
Bunların haricinde, bu çalışmanın elde veri olmamasından kaynaklanan bir eksikliği son senelerdeki göçmen akımını dikkate almaması. Ülkemizde yaşayan çoğu Suriyeli milyonlarca göçmenin önemli bir kısmı işgücü piyasasına bir şekilde dahil oldu. Kimi sermaye koyup iş de kurdu. Kayıtdışı çalışan ve resmi işgücü verilerine dahil edilmeyen bunca insanın büyümeye belirgin katkısı olmalı. İşgücüne dahil edilmediklerine göre, burada verimlilik artışı gibi görünen şey bir ölçüde onların katkısını da içeriyordur herhalde.
Son olarak, bir de eleştirim olacak. Bu kadar güzel ve anlamlı sonuçları olan bir makale için bulunan başlık, "Türkiye İçin Güncel Normalize Edilmiş Sabit İkame Esneklikli Üretim Fonksiyonu". Millet başlığa bakıp okumadan kaçsın istenmiş sanki!