21 Kasım 2020 Cumartesi

Enflasyon verilerine neden güvenilmiyor?

Türkiye'de ekonomik ve siyasi istikrar bozuldukça enflasyon hassasiyeti arttı, resmi verilere güven azaldı. Aslında enflasyon tartışması yeni ve bize özgü bir şey değil. Tüm dünyada zaman zaman verilerin sorgulandığı olur. Getirilen itirazların bir kısmı bilgi eksikliğinden kaynaklanır ve haksızdır. Bir kısmı istatistiklerin doğasıyla ilgili teknik kusurlardır ve her yerde görülür. Bir kısmı da kurumsal yapısı zayıf ülkelerde veri kalitesinin düşmesiyle ilgilidir. 
 
Formel iktisat eğitimi almadan enflasyonu anlamak zordur. Verileri doğru yorumlamak için, onların neyi nasıl ölçtüğünü bilmek ve matematiğini kavramak gerekir. Bunların eksikliğinden kaynaklanan en yaygın hata, fiyat seviyesi ve artış oranının karıştırılmasıdır. Enflasyon, fiyat endeksinin artış oranıdır. Enflasyon yükseliyorsa, fiyatlar daha hızlı artıyor; düşüyorsa, artış hızı yavaşlıyordur. En önemlisi, enflasyonun düşmesi, fiyat seviyesinin düşmesi anlamına gelmez. Fiyat seviyesi ancak enflasyon eksi olduğunda düşer.
 
Ülkemizde başlıca fiyat endeksi tüketici fiyatlarının genel seviyesini ölçen TÜFE'dir. Bu endeks çok sayıda mal ve hizmet fiyatının ağırlıklandırılmasıyla oluşturulur. Madde fiyatlarındaki değişimler genel endekse ağırlığı kadar etki eder. Bu ağırlıklar ülke genelindeki tüketim kalıplarına göre belirlenir.  Çok tüketilen ürünlerin madde sepetinde ağırlığı yüksek, az tüketilenlerin ağırlığı düşüktür. Tüketim kalıplarındaki değişikliğe göre her yıl madde ağırlıkları güncellenir; kimi ürünler sepetten çıkarılır, kimileri eklenir. 
 
Enflasyon oranı, fiyat endeksinin bir zaman dönemi içindeki yüzdelik değişimi olarak hesaplanır. Dönem içinde yapılan fiyat artışları enflasyonu yükseltirken, fiyat artışı tekrarlanmazsa dönem bitince enflasyon düşer. Örneğin, Ekim 2020'de elektriğe zam yapıldığında, bunun etkisi Ekim 2021'de yıllık enflasyondan çıkar. Döviz kuru, petrol fiyatı, vergi gibi unsurlardaki tek seferlik yükseliş veya düşüşlerin enflasyon oranına etkisi de aynı şekilde geçicidir.
 
Makroiktisadi açıdan, kısa vadeli dalgalanmalar değil enflasyonun orta vadedeki eğilimi önemlidir. Bu da enflasyon beklentileri ve bazı yapısal unsurlarla (örneğin, kira ve ücretlerin ne ölçüde geçmiş enflasyona göre belirlendiğiyle)  yakından ilişkilidir. Dolayısıyla, para politikası, enflasyon hedefi ve beklentilerin uyumlu olması ve yapısal sorunların üzerine gidilmesi, enflasyondaki geçici yükseliş ve düşüşlerden daha önemlidir.
 
Fiyat endeksleri makroekonomik göstergelerdir. Para politikası uygulayacaksak, para teorileriyle uyumlu fiyat göstergelerine ihtiyaç duyarız. Fakat mikro düzeyde, herkesin yaşadığı yöreye, gelir düzeyine, aile yapısına, yaşam tarzı ve tercihlerine göre tüketim harcamaları değişir. Örneğin, benim arabam yoksa ve almayı da düşünmüyorsam, otomobil, benzin, yedek parça ve servis gibi şeylerin fiyatları beni ilgilendirmez. Tersine otomobil alacaksam, en çok onun fiyatı ilgilendirir. Fakat istastistik kurumu herkese özel bir gösterge hesaplayamaz. Dolayısıyla, herkesin maruz kaldığı enflasyonun farklı olması, bazı insanların yaşam maliyetlerinin genele göre çok artması doğaldır.  
 
Enflasyon sepeti içinde bazı maddelerin fiyatları hızlı, bazılarının yavaş artar; bazılarınınkiyse düşer. Gördüğüm sık yapılan bir hata, belli maddelerdeki fiyat değişimine odaklanıp sepetin tamamının göz ardı edilmesidir. Oysa döviz kurları, petrol fiyatları, hava koşulları, vergi oranları, son dönemde pandemi gibi türlü etmenler farklı maddeleri farklı şekilde etkiler. Örneğin, döviz kurunun artması ithal mal fiyatlarının yükselmesine yol açarken, aynı anda petrol fiyatı düşüyorsa başka mallar bunu dengeleyebilir. Fiyatı oynak ve ağırlığı yüksek maddelerdeki dalgalanmalar genel enflasyonun beklenenden yüksek ya da düşük gelmesine yol açabilir. O yüzden hesap etmeden, üstünkörü yargılarda bulunmamak gerek. 
 
Enflasyonun ölçümündeki teknik bir sorun, ürünlerdeki kalite artışlarının fiyat endekslerine nasıl yansıtılacağıdır. Cep telefonu, bilgisayar, otomobil gibi birçok ürünün teknolojisi zamanla gelişir. Bu yüzden, bugünkü yeni iPhone modeli ile önceki bir model aynı kabul edilmez ve yeni modelin eskisinden daha pahalıya satılması enflasyon hesabına yansımaz. Aynı modelin fiyatına zaman içinde bakıldığındaysa, teknoloji eskidikçe fiyatın azaldığı görülür. Bir vakitler bu konuyla ilgili,  Avrupa'da telefon fiyatlarının nasıl değiştiğini (şurada) hesaplamış ve buna dair endeksin zamanla düştüğünü görmüştüm. Türkiye için de bu grupta euro cinsinden bakınca çok, lira cinsinsinden bakınca az bir fiyat düşüşü görülüyor. 
 
Pandemi döneminde ortaya çıkan ciddi bir sorun ise tüketim kalıplarının hızla değişmesi oldu. Hastalığın yayılmasına göre ekonomilerin kapanıp açıldığı, tüketici davranışlarının kökten değiştiği bu dönemde, normal tüketim kalıplarına göre belirlenen madde sepetleri geçerliliğini yitirdi. İnsanların dışarıda yemek, seyahat, tatil gibi harcamaları azaldı; ev eşyaları ve internet hizmetleriyle ilgili harcamaları arttı. Mantıken enflasyondaki ağırlıkların da buna göre değişmesi lazım ama pratikte bu mümkün değil. Dünyadaki akademik çalışmalar (bir tanesi şurada) bu sorunun enflasyon göstergelerinde belirgin çarpıklıklara yol açtığını ve enflasyonun duruma göre düşük veya yüksek hesaplandığını ortaya koyuyor.
 
Bunların haricinde kurumsal yapısı zayıf ülkelerde veri kalitesinin bozulduğu da görülür. Geçmişte Yunanistan'ın kamu maliyesine dair verileri çarpıtarak AB'yi kandırdığı ispatlanmıştı. Birkaç yıl önceye kadar Arjantin'in enflasyon verilerinin de yalan olduğunu herkes kabul ediyordu. Bizde bugüne kadar TÜİK'in enflasyonu kasten düşük çıkardığını ispat eden bir tespitle karşılaşmadım. Son zamanlarda alternatif enflasyon hesabı yapan oluşumlar ortaya çıktı ama bunların TÜİK'ten daha doğru hesap yaptığına dair kanıt yok. 
 
TÜİK ile ilgili rahatsız olunacak şeyler yok mu? Var tabii. Her şeyden önce, böyle teknik bir kurumun üst yönetimi değiştirilip oraya siyasi atamalar yapılırsa, sağduyu sahibi herkes bundan rahatsız olur. Uzun vadede ülkemizin iyiliği için, (devlet içinde yargı, ekonomide merkez bankası gibi) bazı kurumların siyasetten uzak olması, itibarlı ve uzman kişilerce yönetilmesi, kamuoyuna karşı şeffaf olunması ve hesap verilmesi lazım. Ekonomi yönetiminin değiştiği, reformlar yapılacağı söylenen bir dönemde TÜİK'e de el atılsa hiç fena olmaz.