Türkiye'nin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerine bakınca iki farklı resim göze çarpar. Birincisinde Türkiye ekonomisi reel olarak büyümektedir ve büyüme oranları genellikle benzeri ülkelere göre yüksektir. Pandemi sebebiyle dünya ekonomisinin küçüldüğü 2020 senesi de dahil, 2009 küresel krizinden bu yana Türkiye'nin reel GSYH'si kesintisiz olarak artmaktadır. Öte yandan, GSYH'nin dolar cinsi değerine bakıldığında, 2013-2020 arası küçülen bir Türkiye ekonomisi görülür. Peki bu nasıl oluyor? Ülkece ürettiğimiz gelir/katma değer, elde ettiğimiz refah artıyor mu, azalıyor mu? Bunun kısa cevabı, ülkemizde üretim istikrarlı bir şekilde artıyor; fakat paramız değer kaybettiğinde, refahımız artacağı yerde azalıyor. Açıklayalım...
Yukarıdaki grafik Türkiye'nin üç farklı GSYH göstergesinin gelişimini gösteriyor. GSYH serilerini IMF'nin Ekim 2021 Dünya Ekonomi Görünüm raporundan aldım. Tüm serilerin kişi başına düşen değerini kullandım. Birim ve seviyeleri farklı olan serilerin değişimini karşılaştırmak için onları endeksledim. Yani, 2000 yılını 100 kabul edip sonraki değerleri yıldan yıla orijinal GSYH serilerindeki değişim oranlarına göre yürüterek üç endeks oluşturdum. Kırmızı çizgi, reel GSYH büyümesinin ima ettiği ekonomik gelişimi gösteriyor. Burada istikrarlı bir artış eğilimi var. Mavi çizgi, dolar cinsinden kişi başına düşen GSYH'nin değişimini gösteriyor. Bu gösterge 2000-2013 arası neredeyse üçe katlandıktan sonra, 2020'ye kadar bunun bir katını geri vermiş; 2021'de artması bekleniyor. (Mavi çizginin devamlı kırmızının üzerinde olması sizi yanıltmasın. Dolar cinsi GSYH nominal bir gösterge, dolayısıyla artışı ABD enflasyonundan da etkileniyor.)
Yeşil çizgi, satınalma gücü paritesine (SGP) göre hesaplanan GSYH'nin değişimini gösteriyor. Ne demek bu? SGP sağlandığında, Türk lirası ve Amerikan doları arasındaki kur iki ülkenin enflasyon oranları arasındaki fark kadar artar. Bu seri, dolar kuru SGP'ye göre artsaydı, reel büyümeyle beraber nominal GSYH'nin ne olacağını gösterir. Nominal GSYH'nin (yani mavinin) bundan farklı hareket etmesi, piyasada belirlenen döviz kurlarının SGP'den sapmasından ileri gelir. 2013 yılına kadar olan dönemde dünyada sermaye bolluğu vardı ve Türkiye yatırım için cazip bir ülke olarak görünürdü. Türkiye'ye sermaye girişlerinin hızlı olduğu bu dönemde, dolar kurundaki artış SGP'den düşük gerçekleşti. Türk lirasının reel olarak değerlenmesi anlamına gelen bu gelişme, GSYH'nin dolar karşılığının şişmesine yol açtı. SGP'den sapmalar, parası değerlenen ülkenin diğerinden daha büyük verimlilik artışı kaydetmesinden (yani "Balassa-Samuelson etkisi"nden) kaynaklanmıyorsa, bunların ticaret akımları yoluyla uzun vadede dengelenmesi beklenir. Nitekim öyle de oldu. Türk lirasındaki reel değerlenme yüksek cari işlemler açıklarına yol açtı. 2013 sonrasında cari açığın sermaye akımlarıyla finansmanı sürdürülemedi ve Türk lirası değer kaybetti. Bu dönemde değer kaybını şiddetlendiren bir dizi gelişme de oldu ki (hangi birini sayalım?) bu sefer GSYH'de düşüş abartılı oldu.
Ticaret yoluyla reel kur nasıl dengelenir? Türk lirasının değerlenmesi, gelirimizin dış piyasalardaki alım gücünü arttırır. Bu durumda elektronik eşya, otomobil, giyim ürünleri, ilaç gibi tüketim mallarını daha çok ithal edip tüketiriz; yurt dışına daha çok seyahat ederiz; üretimde daha çok ithal girdi kullanırız. Tüketim refahımızı artırır, fakat işgücü maliyetleri dolar bazında arttığından üreticilerin yabancı firmalarla rekabeti zorlaşır. Eğer reel değerlenme verimlilik artışı ile birlikte gerçekleşirse bu zorluk telafi edilebilir ve refah artışı sürekli olur. Aksi takdirde, dış ticaret dengesi bozulur ve açığı finanse eden sermaye girişi kesildiğinde refah düşer. Bu çerçevede, Türk lirasında 2013'ten bu yana yaşanan değersizleşme bir ölçüde dengelenme olarak görülebilir. Grafikte mavi çizginin yeşilin altına inmesi, değersizleşmenin de aşırıya gittiğini gösteriyor. Ne zaman olur bilemiyoruz ama, bu aşırılıkları yaratan unsurlar ortadan kalkınca, dengelenme mekanizması ters yönde işleyecek ve bugün yaşadığımız refah kaybını telafi edebileceğiz.
Buradan çıkartılacak ders, sermaye hareketlerindeki dönemsel dalgalanmaların refahımızda yarattığı iyileşme ve kötüleşmelerin geçici olduğudur. İdeal olan özellikle büyük sermaye girişleri yaşanırken dalgalanmaları yumuşatacak ve riskleri azaltacak önlemler almaktır. İstikrarlı ve yüksek hızda büyümenin yolu üretimde kalıcı verimlilik artışı yakalamaktan geçer.