devletin üreticiyi koruması çok makul geliyor değil mi? bir şey (belki şeker pancarı, et; belki televizyon, telefon) üretmek isteyen insanlar var. devlet de bunları destekliyor. bu sayede ülkenin işadamı yatırım yapıyor, işçisi çalışıyor; malı vatandaşına satınca para içeride kalıyor, dışarıya satınca ülkeye döviz geliyor; ülke zenginleşiyor, açıklar kapanıyor falan. bunları yapacağını söyleyen kimseyi sorgulamak, gerekirse ona karşı çıkmak kolay değil.
koruma çeşitli şekiller alabiliyor: üretim teşvikleri (sübvansiyon, vergi indirimi, arazi tahsisi vs.), iç rekabetten koruma (yasal tekeller, regülasyon), dış rekabetten koruma (gümrük tarifeleri, kotalar, ihracat teşvikleri) ve benzerleri. ahbap-çavuş kapitalizmi denen, birinin akrabasını zengin etmek için yapılan uygulamaları bir kenara bıraksak; sadece salih niyetle uygulanan politikalara baksak bile, açık ya da örtülü çokça israf görürüz.
bir defa şunu sorgulamamız lazım. bir iş alanı karlıysa, yatırımların getirisi yüksekse, neden bir de üzerine devletin desteği gerekir? değilse, devlet niye kötü yatırımları, ayakta duramayan işletmeleri desteklesin? sağlanacak her tür desteğin, doğrudan ya da dolaylı yoldan başka vatandaşlar tarafından üstlenilecek bir maliyeti olduğuna göre, politika ancak geçerli ortak bir amaca hizmet ediyorsa ve ortada uygulanabilir daha iyi bir alternatif yoksa iktisadi yönden anlamlıdır.
yatırım yapmak, istihdam yaratmak tek başına kamu desteğini haklı çıkarmaz. kazma kürek satın alıp iki işçi tutsak ve boş bir arazide çukur kazıp doldursak; yatırım yapmış, istihdam yaratmış, milli gelire kağıt üzerinde katkı yapmış oluruz. devlet buna arazi tahsis edip para verse görünüşte yatırımı, istihdamı teşvik eder; ama gerçekte hepimizin vergilerini çarçur eder. oysa doğalgaz borusu döşemek söz konusu olduğunda çukur kazmak çok faydalı bir iştir ve herhangi bir desteğe gerek kalmadan gerçekleştirilir. ne yazık ki gerçekte israflar şu hayali çukur kazma örneğindeki kadar bariz değil. geçenlerde üzerine yazdığım elektronikte devlet koruması örneğinde olduğu gibi, yüksek teknoloji içeren ürün üretmek gibi önemli ve kamunun fayda sağlayabileceği alanlarda dahi yanlış politika uygulanabilir (bakınız, o yazı).
bi diğer sorun, mikro ölçekli politikaların (GSYH büyümesi, işsizlik, cari açık gibi) makroekonomik meselelere çözüm olmasının beklenmesi. gözden kaçan şu ki, firmalar ülkedeki sermayeyi, emeği ve bilhassa da nitelikli emeği kendilerine çekmek için rekabet halindedir. dolayısıyla sanayi politikası bir grubun diğerlerinin aleyhine desteklenmesi anlamını taşır. desteklenen sektörün büyümesi; ekonominin tamamının da büyüyeceği, istihdamın artacağı, dış açıkların azalacağı anlamına gelmez. mikroekonomik politikaların verimlilik gibi ekonomik, bölgesel eşitsizliklerin azaltılması gibi politik, savunma sanayiinin geliştirilmesi gibi askeri stratejik gerekçeleri olabilir; ve bu gerekçeler çerçevesinde gerekliliklerinin tartışılması gerekir.
makro sorunlar; nitelikli işgücünün, tasarrufun, yabancı yatırımın çoğaltılması gibi, tüm üreticilerin faydalandığı kaynak havuzunu genişletecek makroekonomik politikalarla çözülebilir. bu doğrultuda, eğitime ve bilimsel araştırmaya yapılan yatırımlar uzun vadede üretkenliği artırır. hukuka güvenin sağlanması, hem iç hem dış yatırımcının türkiye'de güvenle iş yapmasını sağlar; yatırımı çoğaltır. ülkede barış ve huzurun tesisi, bilhassa ülkenin doğusuna hiçbir teşvikin yapamayacağı katkıyı yapar. mikro ölçekte tekellerin önüne geçilmesi, piyasaların serbestleştirilmesi; kamuda vergi sisteminin düzeltilmesi; makroekonomide istikrarın sağlanması ülke çapında verimliliği artırır.
özetle, herkesin faydasına olacak o kadar çok iş var ki, devlet korumacılığı bırakıp onlara odaklansa kafi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder