dolar kurunun üç liraya dayandığı şu günlerde, kur artışlarının etkileri konusunda bir şeyler yazmak istedim. umarım birilerine faydalı olur.
döviz kurları artarsa, yani lira değer kaybederse ne olur? bir defa ithal ürünler pahalılaşır, fiyatları artar. enflasyon yükselir. ikincisi, ihraç malları yabancı paralar cinsinden ucuzlar. ihracatçı daha rekabetçi olacağından ihracat artar (türkiye özelinde burada bazı ihtilaflar var ama konudan sapmayalım). ithal ürünler pahalılaştığından, ithalatın bir bölümü yerli ürünlerle ikame edilir. sonuçta, dış ticaret açığı daralır. üçüncüsü, döviz borçlusu firmaların borcu artar.
para ve kur politikasını yürüten kurum merkez bankası. o zaman, bizimki gibi enflasyon hedeflemesi yapan bir merkez bankası kur artışlarına karşı ne yapar?
öncelikle tek seferlik, beklenmedik bir kur artışı yaşandığını düşünelim. merkez bankasının bir enflasyon hedefi var; insanların enflasyon beklentilerini hedefte "çıpalar" (bizde burası problemli), sonra 1-2 senelik bir vadede enflasyon hedefe ulaşacak şekilde elindeki araçları kullanarak para politikasını yönetir. kur artışı gibi bir arz yönlü şok geldiğinde bunun birincil etkilerine müdahale etmez. zira yapacağı müdahale etkisini belli bir zaman içinde gösterecektir; o arada ithal ürünlerin fiyatları artmıştır bile. şokun etkisi geçtikten bir sene sonra, bunun yıllık enflasyonda izi kalmaz. (fiyatlar arttığı yerden geri gelmez. enflasyon oranı normale döner.) merkez bankası sadece, bu fiyat artışlarının başka fiyatlara da sirayet etmesine ve enflasyon beklentilerinde bozulma olmasına sebep olabilecek ikincil etkilere karşı, para politikasını sıkılaştırır. eğer doğru okuyorsam, bizim merkez bankamız da türk lirasında yaşanan değer kayıplarının ardından, bankaların ağırlıklı ortalama fonlama faizini yükselterek böyle bir sıkılaştırma yapıyor.
tabii, kur artışı her zaman beklenmedik ya da bir seferlik değildir. misal, dış dünyada faizlerin yükselmesi ya da içeride risk priminin artması sebebiyle ülkeden sermaye çıkışı gibi bir durum varsa, paranın değer kaybedeceği tahmin edilebilir. bu durumda merkez bankasının beklemesinin bir alemi yok. zaten açık bir ekonomide faiz paritesi ve fisher denklemleri; reel faiz, kur artışı ve enflasyon beklentilerindeki değişmelerin nominal faizlere yansıması gerektiğini bize söylüyor. yine doğru okuyorsam, merkez bankamız bu doğrultuda, kısa vadeli piyasa faizlerini (gecelik olanı %10.75) ağırlıklı ortalama fonlama faizinden (şu sıralar %8.70 gibi) yukarıda tutarak, muhtemel kur şoklarına karşı türk lirasının getirisini yüksek tutmaya çalışıyor. (bunun yeterli olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu, profesyonel ekonomistleri ilgilendiren o konuya burada girmiyoruz.)
burada merkez bankasının sabit kur ya da hareketli kur çipası gibi bir şey uygulamadığına, dolayısıyla bir kur hedefi olmadığına dikkat etmek lazım. ancak kur artışı enflasyonda da artışa sebep olduğundan, buna kayıtsız kalamıyor.
kur artışının enflasyonist etkisine karşı yapılabilecekler bunlar. ya diğer etkiler? merkez bankasının ithalat fiyatlarındaki artışa karşı tüketiciyi korumak, ya da tersine ihracatçıyı desteklemek gibi bir rolünün olmaması lazım. şahsen bu tip korumacı politikalardan hazzetmiyorum; merkez bankasının da gördüğüm kadarıyla öyle bir kaygısı yok zaten. lakin "kur savaşları" denen konu dünyada çok revaçta. bizde de kimileri merkantalist bir bakış açısıyla (ülkeyi kar kovalayan şirket gibi görerek), kur artışlarına ihracatı destekleyeceği için sıcak bakıyor.
özel sektörün döviz borcuna gelince, bu da doğrudan merkez bankasının işi olmaması lazım aslında. ama fiiliyatta kurlar çok yükselir de döviz borçlusu firmalar patır patır batmaya başlarsa, merkez bankasının kurlara müdahale ederek bunu durdurması beklenebilir. burada da ciddi bir ahlaki tehlike (moral hazard) görüyorum; abd'de kriz sırasında ortaya çıkan "too big to fail" sorunu gibi. abd'de sıkıntı aşırı risk almış olan büyük bankalardı, batmaları durumunda ekonomiyi beraberinde götüreceklerinden, devlet bunları kurtarmak zorunda kaldı. bizde sorun bu kadar büyük olmasa da, çok sayıda döviz borçlusu şirketin batmasına yol açacak bir kur artışına göz yumulacağını sanmam. bu da aslında kur riski almayı teşvik eden bir şey. ekstra maliyet yüklenip ("hedging" yoluyla) kendini güvenceye alan firmalar enayi durumuna düşecekler. bu tip piyasa başarısızlıklarına en baştan önlem alınmalıydı ya, geçti artık.
yine de sistemik risk yaratacak düzeye gelmezse, merkez bankası döviz borçluluğu meselesini ön plana almayabilir. zaten daha iyi denetlendikleri için bankalar döviz riski taşımıyor. likidite problemleri olursa da, merkez bankasının döviz likiditesi sağlayacak araçları var. tabii, kredi verdikleri firmalar batarsa bankalar dolaylı yoldan etkilenecektir.
döviz kurları artarsa, yani lira değer kaybederse ne olur? bir defa ithal ürünler pahalılaşır, fiyatları artar. enflasyon yükselir. ikincisi, ihraç malları yabancı paralar cinsinden ucuzlar. ihracatçı daha rekabetçi olacağından ihracat artar (türkiye özelinde burada bazı ihtilaflar var ama konudan sapmayalım). ithal ürünler pahalılaştığından, ithalatın bir bölümü yerli ürünlerle ikame edilir. sonuçta, dış ticaret açığı daralır. üçüncüsü, döviz borçlusu firmaların borcu artar.
para ve kur politikasını yürüten kurum merkez bankası. o zaman, bizimki gibi enflasyon hedeflemesi yapan bir merkez bankası kur artışlarına karşı ne yapar?
öncelikle tek seferlik, beklenmedik bir kur artışı yaşandığını düşünelim. merkez bankasının bir enflasyon hedefi var; insanların enflasyon beklentilerini hedefte "çıpalar" (bizde burası problemli), sonra 1-2 senelik bir vadede enflasyon hedefe ulaşacak şekilde elindeki araçları kullanarak para politikasını yönetir. kur artışı gibi bir arz yönlü şok geldiğinde bunun birincil etkilerine müdahale etmez. zira yapacağı müdahale etkisini belli bir zaman içinde gösterecektir; o arada ithal ürünlerin fiyatları artmıştır bile. şokun etkisi geçtikten bir sene sonra, bunun yıllık enflasyonda izi kalmaz. (fiyatlar arttığı yerden geri gelmez. enflasyon oranı normale döner.) merkez bankası sadece, bu fiyat artışlarının başka fiyatlara da sirayet etmesine ve enflasyon beklentilerinde bozulma olmasına sebep olabilecek ikincil etkilere karşı, para politikasını sıkılaştırır. eğer doğru okuyorsam, bizim merkez bankamız da türk lirasında yaşanan değer kayıplarının ardından, bankaların ağırlıklı ortalama fonlama faizini yükselterek böyle bir sıkılaştırma yapıyor.
tabii, kur artışı her zaman beklenmedik ya da bir seferlik değildir. misal, dış dünyada faizlerin yükselmesi ya da içeride risk priminin artması sebebiyle ülkeden sermaye çıkışı gibi bir durum varsa, paranın değer kaybedeceği tahmin edilebilir. bu durumda merkez bankasının beklemesinin bir alemi yok. zaten açık bir ekonomide faiz paritesi ve fisher denklemleri; reel faiz, kur artışı ve enflasyon beklentilerindeki değişmelerin nominal faizlere yansıması gerektiğini bize söylüyor. yine doğru okuyorsam, merkez bankamız bu doğrultuda, kısa vadeli piyasa faizlerini (gecelik olanı %10.75) ağırlıklı ortalama fonlama faizinden (şu sıralar %8.70 gibi) yukarıda tutarak, muhtemel kur şoklarına karşı türk lirasının getirisini yüksek tutmaya çalışıyor. (bunun yeterli olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu, profesyonel ekonomistleri ilgilendiren o konuya burada girmiyoruz.)
burada merkez bankasının sabit kur ya da hareketli kur çipası gibi bir şey uygulamadığına, dolayısıyla bir kur hedefi olmadığına dikkat etmek lazım. ancak kur artışı enflasyonda da artışa sebep olduğundan, buna kayıtsız kalamıyor.
kur artışının enflasyonist etkisine karşı yapılabilecekler bunlar. ya diğer etkiler? merkez bankasının ithalat fiyatlarındaki artışa karşı tüketiciyi korumak, ya da tersine ihracatçıyı desteklemek gibi bir rolünün olmaması lazım. şahsen bu tip korumacı politikalardan hazzetmiyorum; merkez bankasının da gördüğüm kadarıyla öyle bir kaygısı yok zaten. lakin "kur savaşları" denen konu dünyada çok revaçta. bizde de kimileri merkantalist bir bakış açısıyla (ülkeyi kar kovalayan şirket gibi görerek), kur artışlarına ihracatı destekleyeceği için sıcak bakıyor.
özel sektörün döviz borcuna gelince, bu da doğrudan merkez bankasının işi olmaması lazım aslında. ama fiiliyatta kurlar çok yükselir de döviz borçlusu firmalar patır patır batmaya başlarsa, merkez bankasının kurlara müdahale ederek bunu durdurması beklenebilir. burada da ciddi bir ahlaki tehlike (moral hazard) görüyorum; abd'de kriz sırasında ortaya çıkan "too big to fail" sorunu gibi. abd'de sıkıntı aşırı risk almış olan büyük bankalardı, batmaları durumunda ekonomiyi beraberinde götüreceklerinden, devlet bunları kurtarmak zorunda kaldı. bizde sorun bu kadar büyük olmasa da, çok sayıda döviz borçlusu şirketin batmasına yol açacak bir kur artışına göz yumulacağını sanmam. bu da aslında kur riski almayı teşvik eden bir şey. ekstra maliyet yüklenip ("hedging" yoluyla) kendini güvenceye alan firmalar enayi durumuna düşecekler. bu tip piyasa başarısızlıklarına en baştan önlem alınmalıydı ya, geçti artık.
yine de sistemik risk yaratacak düzeye gelmezse, merkez bankası döviz borçluluğu meselesini ön plana almayabilir. zaten daha iyi denetlendikleri için bankalar döviz riski taşımıyor. likidite problemleri olursa da, merkez bankasının döviz likiditesi sağlayacak araçları var. tabii, kredi verdikleri firmalar batarsa bankalar dolaylı yoldan etkilenecektir.
ee, sonuç? abd'de faizler artacak. ülkede neredeyse savaş ortamı var; kalıcı bir hükümet yok. ithal fiyatlarının enflasyona etkisi yüksek. çok sayıda firma döviz borçlusu ve döviz rezervlerini de idareli kullanmak gerekiyor. bu şartlarda merkez bankamızın para politikası daha çok sıkılaşır sanki.
not: tcmb'nin para politikasını daha iyi anlamak için, kurumun başekonomistinin geçenlerde yayımladığı şu makaleye bakılabilir: faiz koridoru ve para politikası duruşu.