Son zamanlarda döviz kurlarında anormal hareketler yaşanıyor. Türk lirası geçen senenin sonu ve bu senenin başlarında, Donald Trump yüzünden zor durumda olan Meksika'nın pesosunu bile geçerek büyük değer kaybetti. Lakin döviz kurlarının belirlenmesini ekonomik temellere dayandıran standart teoriler bu ölçüde bir hareketi açıklamada yetersiz kalıyor.
Standart döviz kuru teorilerinin başlıcası satın alma gücü paritesine (purchasing power parity) dayanır ve döviz kurunun zaman içinde iki ülkenin enflasyonu arasındaki fark kadar değişeceğini söyler. Buna göre enflasyonu yüksek ülkenin parası aradaki enflasyon farkı kadar değer yitirir. Bundan sapmalar olsa bile oluşacak reel değerlenmeler veya değer kayıpları zamanla dengelenecektir. Bu uzun vadelerde kayda değer bir teori. Ancak liradaki aşırı değer kayıpları bunun kısa vadede çok belirleyici olmadığını gösteriyor.
Kısa dönemde daha iyi sonuç vermesi beklenen ikinci temel döviz kuru teorisi, korunaksız faiz paritesine (uncovered interest parity) dayanır ve iki ülkenin faiz farkının döviz kurunun belirleyicisi olacağını söyler. Yani ülkede faizler bir puan artsa, döviz kurunun da yüzde bir aşağı geleceğini tahmin eder. Bu mantıkla birkaç puan faiz artışı gerekiyorken yapmamak, yerel paranın belirgin oranda değer kaybetmesine yol açar. Fakat son zamanlarda bir gün içinde bile birkaç yüzde puan değişebilen kurlarda yaşanan bunun çok ötesinde.
Döviz kurundaki yüksek oynaklığı bir nebze açıklamak üzere iki alternatif teori aklıma geliyor. Birincisi "güneş lekeleri" (sunspots) ve kendini gerçekleyen kehanetlerle ilgili. Buna göre bir takım rastlantısal etmenler ("güneş lekesi") iktisadi aktörlerin beklentilerini etkileyerek, sırf beklentiler öyle oluştuğu için bir denge ortaya çıkabilir. Bunun meşhur bir örneği, sabit döviz kuru rejimindeki krizleri ele alan "ikinci nesil" modeller. Bu modellerde iktisadi aktörler, başka aktörlerin dövize spekülatif atak yapacağı ve o durumda merkez bankasının kur çıpasını tutamayacağı beklentisiyle herkesten önce kura atak yapmak ister. Herkes saldırınca da kuru savunmak için faiz artırmak istemeyen veya yeterli döviz rezervi olmayan merkez bankası mecburen kuru serbest bırakır. (Merkez bankası kuru savunabilecek durumdaysa, zaten atak olmaz.)
Tabii, sabit kurdaki spekülatif atak modeli, dalgalı kurdaki hareketi açıklamaz. Çünkü sabit kurda paranın değer kaybı, kur çıpasının terk edilmesi ve neticede kurun dengelenmesiyle bir defada olur. Dalgalı kurda ise her etki anında kura yansıdığından öyle bir dengesizlik oluşmaması lazım. Buna karşın iktisadi aktörleri çok ileri görüşlü ve rasyonel varsaymazsak, değer kaybının bir süre devam etmesi ihtimalinin geçici bir spekülatif döviz talebi yaratabileceğini düşünebiliriz. Bilhassa döviz satmaktan kaçınan aktörler yüzünden piyasada likidite azalırsa, ufak alımlarla sert fiyat hareketleri oluşabilir. Fakat bu tür temelsiz hareketlerin merkez bankası müdahaleleriyle, hatta bir noktada kendiliğinden düzelmesi gerekir.
Standart döviz kuru teorilerinin başlıcası satın alma gücü paritesine (purchasing power parity) dayanır ve döviz kurunun zaman içinde iki ülkenin enflasyonu arasındaki fark kadar değişeceğini söyler. Buna göre enflasyonu yüksek ülkenin parası aradaki enflasyon farkı kadar değer yitirir. Bundan sapmalar olsa bile oluşacak reel değerlenmeler veya değer kayıpları zamanla dengelenecektir. Bu uzun vadelerde kayda değer bir teori. Ancak liradaki aşırı değer kayıpları bunun kısa vadede çok belirleyici olmadığını gösteriyor.
Kısa dönemde daha iyi sonuç vermesi beklenen ikinci temel döviz kuru teorisi, korunaksız faiz paritesine (uncovered interest parity) dayanır ve iki ülkenin faiz farkının döviz kurunun belirleyicisi olacağını söyler. Yani ülkede faizler bir puan artsa, döviz kurunun da yüzde bir aşağı geleceğini tahmin eder. Bu mantıkla birkaç puan faiz artışı gerekiyorken yapmamak, yerel paranın belirgin oranda değer kaybetmesine yol açar. Fakat son zamanlarda bir gün içinde bile birkaç yüzde puan değişebilen kurlarda yaşanan bunun çok ötesinde.
Döviz kurundaki yüksek oynaklığı bir nebze açıklamak üzere iki alternatif teori aklıma geliyor. Birincisi "güneş lekeleri" (sunspots) ve kendini gerçekleyen kehanetlerle ilgili. Buna göre bir takım rastlantısal etmenler ("güneş lekesi") iktisadi aktörlerin beklentilerini etkileyerek, sırf beklentiler öyle oluştuğu için bir denge ortaya çıkabilir. Bunun meşhur bir örneği, sabit döviz kuru rejimindeki krizleri ele alan "ikinci nesil" modeller. Bu modellerde iktisadi aktörler, başka aktörlerin dövize spekülatif atak yapacağı ve o durumda merkez bankasının kur çıpasını tutamayacağı beklentisiyle herkesten önce kura atak yapmak ister. Herkes saldırınca da kuru savunmak için faiz artırmak istemeyen veya yeterli döviz rezervi olmayan merkez bankası mecburen kuru serbest bırakır. (Merkez bankası kuru savunabilecek durumdaysa, zaten atak olmaz.)
Tabii, sabit kurdaki spekülatif atak modeli, dalgalı kurdaki hareketi açıklamaz. Çünkü sabit kurda paranın değer kaybı, kur çıpasının terk edilmesi ve neticede kurun dengelenmesiyle bir defada olur. Dalgalı kurda ise her etki anında kura yansıdığından öyle bir dengesizlik oluşmaması lazım. Buna karşın iktisadi aktörleri çok ileri görüşlü ve rasyonel varsaymazsak, değer kaybının bir süre devam etmesi ihtimalinin geçici bir spekülatif döviz talebi yaratabileceğini düşünebiliriz. Bilhassa döviz satmaktan kaçınan aktörler yüzünden piyasada likidite azalırsa, ufak alımlarla sert fiyat hareketleri oluşabilir. Fakat bu tür temelsiz hareketlerin merkez bankası müdahaleleriyle, hatta bir noktada kendiliğinden düzelmesi gerekir.
İkinci alternatif teori, döviz kurunun belirlenemezliği (exchange rate indeterminacy) sonucununu ortaya koyuyor. Bu dolarizasyon da denen para ikamesinin en uç hali. Bir ülkede sermaye hareketlerinin tamamen serbest olduğunu, bütün ekonomik işlemlerin (alışveriş, tasarruf, kontratlar vs.) istense dövizle yapılabileceğini, yani dövizin yerli parayı tam olarak ikame edebildiğini düşünelim. Bu durumda iki paranın işlev açısından bir farkı olmayacağından, aradaki döviz kurunun ekonomik temellerle bağı olmaz. Kur para politikasıyla kontrol de edilemez. Elbette şu an Türkiye tam dolarizasyon durumunda değil. En basitinden vatandaş maaşını lira olarak alıyor, alışverişini lirayla yapıyor, vergisini lirayla ödüyor. Ancak ekonomininin bir kesimi dövize tamamen açık. Tasarruf ve kredi başta olmak üzere, birçok ticari ve finansal işlem hem dövizle, hem lirayla yapılabiliyor. Bu durumda getiriler değişmese bile, güven duygusunun sübjektif olarak bozulması bile dövize geçişe yol açarak oynaklık yaratabilir. Hatta ileride, bir zamanlar yaşadığımız gibi, maaşlar, kiralar ve diğer fiyatlar da dövize dönebilir.
Güvenin zayıflamasına nihai çözüm siyasi ve ekonomik istikrarı tesis etmek. Onun dışında, kısa vadede bir panik söz konusu olursa, sermaye kontrolleri uygulayıp insanları zorla ulusal parada tutmaktan başka çare kalmayabilir. Umalım ki o kadarına gerek olmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder