Hazine ve maliyenin başına geçen Berat Albayrak, bir bakandan bekleneceği üzere çeşitli kesimlerle toplantılar yapmaya başladı. Medyada çıkan haberlere göre, önce banka yöneticileriyle bir araya geldi; sonra da bir grup kıdemli ve medyatik ekonomistle buluştu. Başka kesimler ve isimlerle de sırayla görüşecektir. İcraata geçmeden önce, ekonomide ve medyada ağırlığı olan kişilerle konuşmak, onları dinleyip politika önceliklerini sıraya sokmak faydalı olmuştur. Ancak özellikle iktisatçılarla politika yapıcılar arasındaki ilişkinin, herkesin en fazla 10-15 dakika konuşacağı toplantılarla sınırlı kalmaması gerektiğini düşünüyorum.
Bu blogda 2009'da yazdığım bir yazıda, küresel krizin hemen ardından ABD'deki bir akademik konferansta sunulan birkaç makaleden bahsetmiştim. John Taylor, Martin Feldstein gibi saygın iktisatçılar, krizden çıkışta maliye politikalarının rolünü ele almışlardı. Bunlardan bahsederken, keşke bizim ülkemizde de iktisadi meseleler bilimsel düzlemde, iktisat teorisi ve veriye dayanan nitelikli çalışmalar üzerinden tartışılsa diye içimden geçirmiştim. Farklı kesimlerden araştırmacıların katılımıyla yeni fikirlerin üretildiği böyle ortamlarda, iktisat politikalarının daha sağlıklı oluşturulabileceğini düşünmüştüm. Haklarını yemeyelim, ülkemizde TEPAV, BETAM gibi kurumlar güncel iktisadi araştırma ve analizler yapıp kamuoyuyla paylaşıyorlar. Koç Üniversitesi ve TÜSİAD'ın Ekonomik Araştırma Forumu, bir iktisadi fikir platformu olarak faaliyet gösteriyor. Kamu kurumları arasında da TCMB'nin yaptığı araştırmalar, hem iktisat politikalarının uygulanmasına ve geliştirilmesine, hem de kamuoyunun aydınlatılmasına yarayan bilimsel bilgiler üretiyor. Böyle iyi örneklere karşın, iktisadi tartışmaların her zaman tatmin edici olduğunu ve ekonomi politikalarını olumlu yönlendirdiğini söylemek zor.
Bir hayli politize olan ve komplo teorileriyle harmanlanan döviz, faiz, enflasyon ilişkilerine hiç girmeyelim. Onun yerine, geçen seneden beri uygulanan türlü maliye politikası tedbirlerini ele alalım. Büyümeyi canlandırmak üzere kamu harcamaları artırıldı, vergilerde indirimler yapıldı. Bunların kimisi geçici, kimisi kalıcı oldu. Pek çok sektöre teşvik sağlandı. Genişlemeci maliye politikaları makro olarak bütçe açığını genişletirken ekonomik büyümeyi hızlandırdı. Bu kadarını herkes gördü. Ancak mikro olarak her bir politika adımının (istihdam, üretim, yatırım, gelir dağılımı vs. bakımından) ekonomik sonuçları birbirinden farklı. Peki genel denge etkilerini de dikkate alan ve politika hedeflerine verimli şekilde ulaşılıp ulaşılmadığını analiz eden bir araştırma yayınlandı mı? Ben rast gelmedim. Oysa hangi politikaların maliyetinden büyük kamusal fayda ürettiğini, hangilerininse parayı sokağa attığını bilmemiz önemli. Çünkü bir defa, harcanan vergi verenlerin parası ve kamunun hesap verme yükümlülüğü var. İkincisi, yarın bütçe açığı daraltılacağı zaman en verimsiz politikadan vazgeçerek işe başlamak akılcı olacaktır.
Sonuç olarak, ekonomi politikalarının daha bilimsel zeminlerde tartışılması gerekiyor. Bunun için iki şey yapılabilir. Kısa vadede, merkez bankası örnek alınarak kamu kurumları içindeki araştırma kadroları geliştirilebilir ya da dışarıdan akademisyenlere daha fazla proje verilebilir. Böylece maliye politikası ve regülasyon konularında yapılan araştırma sayısı ve niteliği artırılabilir. Uzun vadedeyse, ülke genelinde bilimsel bilgi üretiminin ve fikir alışverişinin geliştirilmesi lazım. Sonuçta mesele eğitime ve iktisadi araştırmanın miktar ve kalitesine dayanıyor. Bir de, şartlar serbestçe tartışmayı, eleştirmeyi, sorgulamayı kolaylaştırmalı elbette. Yeterli maddi kaynak ve özgür bir akademik ortam sağlanırsa zamanla gerisi gelecektir.
Bu blogda 2009'da yazdığım bir yazıda, küresel krizin hemen ardından ABD'deki bir akademik konferansta sunulan birkaç makaleden bahsetmiştim. John Taylor, Martin Feldstein gibi saygın iktisatçılar, krizden çıkışta maliye politikalarının rolünü ele almışlardı. Bunlardan bahsederken, keşke bizim ülkemizde de iktisadi meseleler bilimsel düzlemde, iktisat teorisi ve veriye dayanan nitelikli çalışmalar üzerinden tartışılsa diye içimden geçirmiştim. Farklı kesimlerden araştırmacıların katılımıyla yeni fikirlerin üretildiği böyle ortamlarda, iktisat politikalarının daha sağlıklı oluşturulabileceğini düşünmüştüm. Haklarını yemeyelim, ülkemizde TEPAV, BETAM gibi kurumlar güncel iktisadi araştırma ve analizler yapıp kamuoyuyla paylaşıyorlar. Koç Üniversitesi ve TÜSİAD'ın Ekonomik Araştırma Forumu, bir iktisadi fikir platformu olarak faaliyet gösteriyor. Kamu kurumları arasında da TCMB'nin yaptığı araştırmalar, hem iktisat politikalarının uygulanmasına ve geliştirilmesine, hem de kamuoyunun aydınlatılmasına yarayan bilimsel bilgiler üretiyor. Böyle iyi örneklere karşın, iktisadi tartışmaların her zaman tatmin edici olduğunu ve ekonomi politikalarını olumlu yönlendirdiğini söylemek zor.
Bir hayli politize olan ve komplo teorileriyle harmanlanan döviz, faiz, enflasyon ilişkilerine hiç girmeyelim. Onun yerine, geçen seneden beri uygulanan türlü maliye politikası tedbirlerini ele alalım. Büyümeyi canlandırmak üzere kamu harcamaları artırıldı, vergilerde indirimler yapıldı. Bunların kimisi geçici, kimisi kalıcı oldu. Pek çok sektöre teşvik sağlandı. Genişlemeci maliye politikaları makro olarak bütçe açığını genişletirken ekonomik büyümeyi hızlandırdı. Bu kadarını herkes gördü. Ancak mikro olarak her bir politika adımının (istihdam, üretim, yatırım, gelir dağılımı vs. bakımından) ekonomik sonuçları birbirinden farklı. Peki genel denge etkilerini de dikkate alan ve politika hedeflerine verimli şekilde ulaşılıp ulaşılmadığını analiz eden bir araştırma yayınlandı mı? Ben rast gelmedim. Oysa hangi politikaların maliyetinden büyük kamusal fayda ürettiğini, hangilerininse parayı sokağa attığını bilmemiz önemli. Çünkü bir defa, harcanan vergi verenlerin parası ve kamunun hesap verme yükümlülüğü var. İkincisi, yarın bütçe açığı daraltılacağı zaman en verimsiz politikadan vazgeçerek işe başlamak akılcı olacaktır.
Sonuç olarak, ekonomi politikalarının daha bilimsel zeminlerde tartışılması gerekiyor. Bunun için iki şey yapılabilir. Kısa vadede, merkez bankası örnek alınarak kamu kurumları içindeki araştırma kadroları geliştirilebilir ya da dışarıdan akademisyenlere daha fazla proje verilebilir. Böylece maliye politikası ve regülasyon konularında yapılan araştırma sayısı ve niteliği artırılabilir. Uzun vadedeyse, ülke genelinde bilimsel bilgi üretiminin ve fikir alışverişinin geliştirilmesi lazım. Sonuçta mesele eğitime ve iktisadi araştırmanın miktar ve kalitesine dayanıyor. Bir de, şartlar serbestçe tartışmayı, eleştirmeyi, sorgulamayı kolaylaştırmalı elbette. Yeterli maddi kaynak ve özgür bir akademik ortam sağlanırsa zamanla gerisi gelecektir.