14 Temmuz 2018 Cumartesi

Faiz, verimlilik artışı ve iktisadi büyüme

İktisadi büyümeye dair ana akım teoriler, sürekli büyümenin bilgi birikimi ve teknolojik gelişime bağlı verimlilik artışından kaynaklandığını söyler. Tasarruf oranı, küresel faiz ve risk primi gibi faktörlerin belirlediği reel faiz ise, yatırımları etkileyerek sermaye stoku ve GSYH'yi belirler. Ancak faizi sürekli düşürmek mümkün olmadığı için, bu yolla sürekli büyüme de sağlanamaz. Basit bir örnek üzerinde gösterelim.

Faizin dışarıda belirlendiği açık bir ekonomi düşünelim. Aşağıdaki grafiklerde mavi çizgi, toplam faktör verimliliği (TFV) sabit hızda artarken GSYH'nin büyümesini temsil ediyor. Burada büyümenin kaynağı TFV artışı; bundan arındırınca durağan bir denge var. 

Kalıcı faiz değişimi
 
 
Bu ekonomide T1-T2 zamanları arasında faizleri düşüren (finans piyasasının serbestleşmesi, risk priminin düşmesi gibi) kalıcı bir gelişme yaşandı diyelim. Bu dönemde, yeşil çizgide görüleceği gibi büyüme hızlanıyor ve GSYH başlangıçtaki patikanın üstüne çıkıyor. T2'de faizdeki düşüş durduktan sonraysa, büyüme hızı tekrar TFV artışına dönüyor ve GSYH ilk duruma paralel gidiyor. Burada olan şey, faiz düşüşünün sermaye yatırımlarını hızlandırması.  Bu dönemde sermaye stoku (makineler, binalar, yollar vs.) arttığından, ülke üretim potansiyeli daha yüksek bir şekilde yoluna devam ediyor.

Yukarıdaki iyileşmenin bir seferlik sıçrama şeklinde gerçekleştiğine dikkat etmek lazım. Ben Türkiye'nin 2000'lerin başında böyle bir sıçrama yaşadığını düşünüyorum. O dönemde makroekonomik istikrarın iyileşmesi ve AB üyelik sürecinin etkisiyle yurtdışından sermaye girişleri hızlanmış, doğrudan yabancı yatırımlar rekor seviyelere ulaşmıştı.

Geçiçi faiz değişimi 


Şimdi de faiz düşüşünün (dünya faizlerindeki dalgalanma gibi) geçici bir etmenden kaynaklandığını düşünelim. Yukarıdaki grafikte T1-T2 arasında düşen faizin, T2-T3 arasında eski düzeyine döndüğünü varsayıyoruz. Bu durumda kırmızı çizginin gösterdiği üzere, ilk aralıkta hızlanan büyüme (grafiğin eğimi), ikinci aralıkta düşüyor. Neticede ekonomi başlangıç patikasına geri dönüyor. Burada faiz düştüğünde getirisi düşük yatırımlar da karlı hale geldiğinden, önce üretim potansiyeli büyüyor. Fakat verimlilik artmadığından, faizin yükselmesiyle yatırımlar kesiliyor.

Bu durum Türkiye'nin küresel krizden sonraki vaziyetine benziyor. Bu dönemde gelişmiş ülkeler krizden çıkmak için olağanüstü gevşek para politikaları uygulayınca dünyada faizler düşmüştü. Bizde de inşaat başta olmak üzere birçok sektör bundan faydalandı. Verimlilik artışı düşük kalırken, bilhassa inşaat yatırımlarının desteğiyle büyüme hızlandı. Son senelerde dünyada para politikalarının normalleşmesi ve faizlerin yükselmesi durumu tersine çeviriyor.

Verimlilik artışı
 

Son olarak faizin değişmediği ama TFV artışının hızlandığı duruma bakalım. Burada grafiğin eğimi artıyor ve GSYH daha hızlı büyümeye başlıyor. Yani bir seferlik bir sıçrama değil kalıcı bir hızlanma var. Eğer Türkiye üst gelir grubundaki ülkeleri yakalayacaksa, böyle bir atılıma ihtiyacı var. Ancak işin zor tarafı, verimlilik artışı yaratmanın basit ve hızlı bir formülü yok. Bilimsel ve teknolojik ilerlemenin, kurumsal yapının gelişmesinin, ekonomide serbestleşme ve dışa açılmanın üretkenliği artırdığını biliyoruz. Ancak bu konularda yapılacak reformlar bütüncül olmak ve sabırla uygulanmak zorunda. Bunun için de kısa dönemli siyasi hesapların ve dar kesimlerin ekonomik çıkarlarının ekonomi politikalarına etki etmemesi gerekli.

Bu konularda çok yazdık ve yazmaya devam edeceğiz.

Hiç yorum yok: