Reel faiz, enflasyon etkisinden arındırılmış faiz oranıdır. 100 liramız var diyelim ve önümüzde iki seçenek olsun. Parayı bugün tüketebiliriz ya da gelecek sene tüketmek üzere bankaya mevduat olarak yatırırız. Bankanın açıkladığı faiz (buna nominal faiz denir) yüzde 20 ise, seneye yatırdığımız anaparayla birlikte 120 lira geri alacağız demektir. Bu arada tükettiğimiz mal ve hizmetlerin fiyatı da artacak. Diyelim bugün birim fiyatı 1 lira olan bir mal, bir senede yüzde 15 zamlansın ve fiyatı 1.15 liraya çıksın. Bu durumda, bugünkü 100 liramızla 100 birim tüketebilecekken, tasarruf edersek seneye elimize geçecek 120 lirayla 104.3 (=120/1.15) birim tüketiriz. Dolayısıyla, mevduatın alım gücümüzde yarattığı artış (reel faiz oranı) yüzde 4.3 olur. (Tasarrufumuzu vadeli mevduat yapmak yerine nakitte tutsaydık, nominal getirimiz olmayacak ve paramız 100 lirada kalacaktı. Ancak enflasyon yüzünden paramızın alım gücü 87'ye (=100/1.15) düşecekti. Yani yüzde 13 reel kaybımız olacaktı.)
Formüle dökersek; i nominal faiz, r reel faiz, p enflasyon oranı ise, 1+r=(1+i)/(1+p) olur. Bu formülü içler dışlar çarpımı yapıp sadeleştirirsek, r+p+r.p=i haline gelir. Enflasyonun düşük olduğu bir ekonomide r.p değeri çok küçük olacağından, bunu sıfır kabul edip yaklaşık olarak i=r+p veya r=i-p yazabiliriz. Ders kitapları enflasyonun düşük olduğu ülkelerde yazıldığından, reel faizin bu şekilde nominal faizle enflasyonun farkı olarak tanımlandığını görürüz. Bu hesap yapmamızı kolaylaştırır, fakat yukarıdaki örneklerdeki gibi, enflasyon yükseldikçe hata payı büyür.
Pratikte ekonomistler analiz yaparken, enflasyon ölçüsü olarak genelde ulusal tüketici fiyat endeksini (TÜFE) alır. Geçmişte (t-1 zamanında) yapılan tasarruf kararının (t zamanında) gerçekleşen reel getirisi hesaplanacaksa, geçmişte (t-1) belirlenmiş faizden bugünkü (t-1'den t'ye) enflasyon oranı çıkartılır. Eğer bugün (t) yapılacak tasarrufun beklenen getirisi hesaplanacaksa, formülde bu sefer bugünkü (t) faizle gelecekteki (t+1) enflasyonun beklentisi kullanılır. Tasarruf (ya da tersi, borçlanma ve yatırım) kararları geleceğe yönelik yapıldığından, beklenen reel faizin ne olduğu iktisadi analiz açısından daha önemlidir.
Enflasyon beklentisi için çeşitli göstergeler vardır. Ülkemizde merkez bankasının her ay yaptığı beklenti anketi kurumsal şirketlerde çalışan ekonomistlerin beklentilerini yansıtır. Ayrıca tahvil faizleri gibi piyasada oluşan fiyatlardan, finansal piyasalarda işlem yapanların enflasyon beklentisi türetilebilir. Ekonomik aktörlerin beklentilerini gerçekleşen enflasyonu dikkate alarak oluşturduğu varsayılarak, enflasyon beklentisinin yerine son dönemin enflasyon gerçekleşmesinin alındığı da olur.
Son olarak bir uygulama yapalım. Aşağıdaki grafik Türk lirası mevduatların bir senelik beklenen ve gerçekleşen reel faizlerini gösteriyor. Burada nominal faiz olarak TCMB'nin 1-3 ay vadeli ortalama TL mevduat faizi verilerinin ay sonu değerlerini aldım. Türkiye'de mevduatların ortalama vadesi 1 ayın biraz üstünde olduğundan, yıllık getiri hesaplamak için aylık oranların bileşkesini almak gerekiyor. Gerçekleşen faiz ve enflasyon değerleri zaten belli. Beklenen değer içinse, son faiz oranının bir sene aynı kalmasının beklendiğini varsaydım. Enflasyon beklentisi olarak da, TCMB aylık anketindeki 12 ay sonrasının beklentisini aldım.
Grafikten görüleceği üzere, tasarrufunu TL mevduata koyanların reel getirisi (kırmızı çizgi) son senelerde gerileyip eksilere kadar düşmüş. Bunun sebebi gerçekleşen enflasyonun, beklentilerden sürekli yüksek çıkması. Bu durum geçmişte tasarruf edenlerin aleyhine, borçlananların lehine çalıştı. Bunun da elbette sonuçları oldu. Sadece enflasyon beklentileri yükselmedi, beklenen reel faiz (mavi çizgi) de yukarı geldi. Ancak bu oranlar da yeterli gelmemiş olmalı ki, bireylerin enflasyondan korunmak için tasarruflarını giderek daha fazla döviz ve altın gibi araçlarda değerlendirdiği görülüyor.
Şimdi zor bir durumdayız. Zira yabancıların Türkiye'ye sermaye getirmediği bir ortamda, büyümeyi sağlayacak sermaye yatırımları için kendi tasarruflarımıza bağımlıyız. Dolayısıyla reel faizin piyasa koşullarında yükselmesi yatırımı caydırırken, para politikası ve finansal regülasyon yoluyla cebren düşürülmeye çalışılması ise tasarrufu caydırıp alternatif araçlara kaymasına yol açar. Dahası parasal genişlemenin fazla zorlanması taze bir enflasyonist etki yaratıp kısır döngü yaratabilir. Bakalım bu durumdan nasıl çıkacağız.
Formüle dökersek; i nominal faiz, r reel faiz, p enflasyon oranı ise, 1+r=(1+i)/(1+p) olur. Bu formülü içler dışlar çarpımı yapıp sadeleştirirsek, r+p+r.p=i haline gelir. Enflasyonun düşük olduğu bir ekonomide r.p değeri çok küçük olacağından, bunu sıfır kabul edip yaklaşık olarak i=r+p veya r=i-p yazabiliriz. Ders kitapları enflasyonun düşük olduğu ülkelerde yazıldığından, reel faizin bu şekilde nominal faizle enflasyonun farkı olarak tanımlandığını görürüz. Bu hesap yapmamızı kolaylaştırır, fakat yukarıdaki örneklerdeki gibi, enflasyon yükseldikçe hata payı büyür.
Pratikte ekonomistler analiz yaparken, enflasyon ölçüsü olarak genelde ulusal tüketici fiyat endeksini (TÜFE) alır. Geçmişte (t-1 zamanında) yapılan tasarruf kararının (t zamanında) gerçekleşen reel getirisi hesaplanacaksa, geçmişte (t-1) belirlenmiş faizden bugünkü (t-1'den t'ye) enflasyon oranı çıkartılır. Eğer bugün (t) yapılacak tasarrufun beklenen getirisi hesaplanacaksa, formülde bu sefer bugünkü (t) faizle gelecekteki (t+1) enflasyonun beklentisi kullanılır. Tasarruf (ya da tersi, borçlanma ve yatırım) kararları geleceğe yönelik yapıldığından, beklenen reel faizin ne olduğu iktisadi analiz açısından daha önemlidir.
Enflasyon beklentisi için çeşitli göstergeler vardır. Ülkemizde merkez bankasının her ay yaptığı beklenti anketi kurumsal şirketlerde çalışan ekonomistlerin beklentilerini yansıtır. Ayrıca tahvil faizleri gibi piyasada oluşan fiyatlardan, finansal piyasalarda işlem yapanların enflasyon beklentisi türetilebilir. Ekonomik aktörlerin beklentilerini gerçekleşen enflasyonu dikkate alarak oluşturduğu varsayılarak, enflasyon beklentisinin yerine son dönemin enflasyon gerçekleşmesinin alındığı da olur.
Son olarak bir uygulama yapalım. Aşağıdaki grafik Türk lirası mevduatların bir senelik beklenen ve gerçekleşen reel faizlerini gösteriyor. Burada nominal faiz olarak TCMB'nin 1-3 ay vadeli ortalama TL mevduat faizi verilerinin ay sonu değerlerini aldım. Türkiye'de mevduatların ortalama vadesi 1 ayın biraz üstünde olduğundan, yıllık getiri hesaplamak için aylık oranların bileşkesini almak gerekiyor. Gerçekleşen faiz ve enflasyon değerleri zaten belli. Beklenen değer içinse, son faiz oranının bir sene aynı kalmasının beklendiğini varsaydım. Enflasyon beklentisi olarak da, TCMB aylık anketindeki 12 ay sonrasının beklentisini aldım.
Grafikten görüleceği üzere, tasarrufunu TL mevduata koyanların reel getirisi (kırmızı çizgi) son senelerde gerileyip eksilere kadar düşmüş. Bunun sebebi gerçekleşen enflasyonun, beklentilerden sürekli yüksek çıkması. Bu durum geçmişte tasarruf edenlerin aleyhine, borçlananların lehine çalıştı. Bunun da elbette sonuçları oldu. Sadece enflasyon beklentileri yükselmedi, beklenen reel faiz (mavi çizgi) de yukarı geldi. Ancak bu oranlar da yeterli gelmemiş olmalı ki, bireylerin enflasyondan korunmak için tasarruflarını giderek daha fazla döviz ve altın gibi araçlarda değerlendirdiği görülüyor.
Şimdi zor bir durumdayız. Zira yabancıların Türkiye'ye sermaye getirmediği bir ortamda, büyümeyi sağlayacak sermaye yatırımları için kendi tasarruflarımıza bağımlıyız. Dolayısıyla reel faizin piyasa koşullarında yükselmesi yatırımı caydırırken, para politikası ve finansal regülasyon yoluyla cebren düşürülmeye çalışılması ise tasarrufu caydırıp alternatif araçlara kaymasına yol açar. Dahası parasal genişlemenin fazla zorlanması taze bir enflasyonist etki yaratıp kısır döngü yaratabilir. Bakalım bu durumdan nasıl çıkacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder