20 Nisan 2019 Cumartesi

Uzun dönemde maliye politikası

Türkiye'de temel maliye politikası göstergelerinin uzun dönemli gelişimine baktım. Dikkate değer bulduğum birkaç resmi burada paylaşmak istiyorum. Hem yakın tarihimizdeki ekonomik gelişmeleri daha iyi anlamamıza, hem de geleceğe dair çıkarım yapmamıza faydalı olabilir. Veri kaynaklarımız, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (eski kalkınma bakanlığı, daha da eski DPT), Hazine ve Maliye Bakanlığı ve TÜİK.

En çarpıcı bulduğum grafik, bütçedeki faiz harcamalarının GSYH'ye oranı. 1990'lar boyunca yükselen bu oran 2001'de yüzde 17'ye yaklaştıktan sonra gerilemiş ve en son 2018'de yüzde 2 olmuş. 2019 için devletin hedefi yüzde 2.6.  Nedir bu oranın temel belirleyicileri? Kamu borçlanmasının faiz oranı (reel faiz, risk primi, enflasyon), vadesi, para birimi ve kur hareketleri. Ülkede belirsizlik arttıkça, enflasyon ve risk primi yükseldikçe faiz oranları yükselir, vadeler kısalır, yabancı parayla borçlanma artar. Vade kısaldıkça borçlar daha sık ve giderek daha yüksek faizle döndürülmeye başlar ve bu da fasit daire gibi maliyeti yükseltir. 1990'larda Türkiye'de bu oldu. Daha sonra 2000'lerde uygulanan IMF destekli istikrar programıyla fasit daire tersine döndü. Faiz oranları düştü, giderek vadeler uzadı ve TL ile borçlanma arttı. Üstüne 2008'deki küresel kriz sonrası dünyada para bollaşınca, bizim için borçlanma koşulları daha da iyileşti.
2001'den sonra faiz harcamalarının düşmesinin iki önemli sonucu oldu. Bütçe dengeleri iyileşti ve borçlanma gereği azaldı. Böylece kamu borcu milli gelire göre geriledi. İkincisi, faiz dışı harcamalar için devlet bütçesinde yer açıldı. Bütçe açığındaki daralmayı aşağıdaki grafikte görüyoruz. İstikrar programının uygulanmasıyla başlangıçta bazı yıllar GSYH'nin yüzde 5'ini aşan faiz dışı fazla verildi. Faiz harcamaları da azalınca, bütçe açığı hızla daraldı. Borç yükü hafifledikçe çok sıkı maliye politikasına gerek kalmadığından, faiz dışı fazla 2006'dan sonra düşürüldü. Genel trendin haricinde, 2009'daki küresel kriz döneminde maliye politikasının aktif olarak kullanıldığı ve bütçe açığının geçici olarak genişlediği de görülüyor. Sonraki dönemde faiz yükünün azalmaya devam etmesi, bütçe açığının bugüne kadar makul seviyelerde tutulmasını sağladı.
Gelir ve harcama verilerilerine baktığımızda, faiz harcamalarındaki düşüş sayesinde toplam harcamaların azaldığı, faiz dışı harcamaların mali duruşun da gevşemesiyle düzenli şekilde arttığı görülüyor. Bütçe gelirinin GSYH'ye oranında ise anlamlı bir değişim yok. Yani devlet özel sektörün vergi yükünü hafifletmeyi değil, kamunun ekonomideki ağırlığını artırmayı tercih etmiş. Yol, köprü, okul, hastane, havaalanı gibi yatırımlar; devlet çalışanlarının maaşları, kamu tüketimi ve transferler gibi harcamalar milli gelirden giderek daha çok pay almış. 
Peki bundan sonra ne olacak? Bugün ekonomide yaşanan daralmanın nereye kadar gideceğini ve ne zaman tersine döneceğini henüz bilmiyoruz. İşler iyiye gider, büyüme hızı tez zamanda normalleşirse sorun yok. Bütçe açığı bu sene ve muhtemelen gelecekte de hedeflendiği gibi milli gelirin yüzde 2'sine yakın bir yerde kalır. Elbette uzun vadede dünya faizleri yükselirse, faiz dışı harcamalar ve bütçe dengesi buna göre belirlenecektir.

Öte yandan yaşadığımız daralma uzun sürer ve derinleşirse, 2009'daki gibi bir mali genişleme uygulanması muhtemeldir. Hatta yapısal sorunları aşmak için, kamu bankalarına ek sermaye koymak, hazinenin garanti verdiği kimi borçları üstlenmek, gerekirse kritik görülen sektörlerde özel firmaları kurtarmak gibi maliyetli önlemler de gündeme gelebilir. Faiz dışı harcamaları ve borçlanmayı artıracak böyle tedbirler elbette faiz yükünü de artıracaktır. Ancak geçmişte uygulanan mali disiplin sayesinde, kamu borç stokunun (GSYH'nin yüzde 30'u civarında) düşük seviyelerde bulunması ve vadesinin de geçmiş krizlere göre bir hayli uzun olması bir avantaj. Kamu maliyesindeki bu hareket alanı verimli kullanılırsa ve (risk priminin yükselmemesi açısından) iktisadi aktörler maliye politikasının rasyonel olduğuna ikna olursa, bütçe açığında kalıcı bir bozulma ve kamu borcunda sürekli bir artış olmadan kriz atlatılabilir. Tabii bunu başarmak ekonomi yönetimine düşüyor.

Özetle, optimal maliye politikası ekonomi büyürken mali disiplini koruyarak zor zamanlar için mali alan yaratmayı, daralırken de bu alanı kullanmayı gerektiriyor. Ülkemizin geçmiş deneyimleri de bunun ekonomik istikrarla yakından ilişkili olduğunu teyit ediyor.

Hiç yorum yok: