14 Aralık 2009 Pazartesi

Paul Samuelson'un Ölümü

gectigimiz yuzyilin en buyuk iktisatcilarindan paul samuelson 94 yasinda hayata veda etti. topragi bol olsun.

ny times, samuelson'un anisina, onun yasamini ve bu dunyaya kattiklarini anlatan, amerikalilarin obituary adini verdigi turden bir yazi yayinladi. linki surada:
http://www.nytimes.com/2009/12/14/business/economy/14samuelson.html

bu da ekonomi bolumune cok buyuk katki yaptigi mit'nin websitesinde yayinlanan hatira yazisi:
http://web.mit.edu/newsoffice/2009/obit-samuelson.html

son olarak, asagidaki linklerde de, 1970 yilinda layik goruldugu nobel odulu sebebiyle nobel vakfinin yayinladigi biyografisi ve samuelson'un verdigi nobel dersi var:
bio: http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/1970/samuelson-bio.html
ders: http://nobelprize.org/nobel_prizes/economics/laureates/1970/samuelson-lecture.pdf

3 Kasım 2009 Salı

Cari Açık İyi mi, Kötü mü?

ekonomiturk'teki bir okurumuz, ekonomix'in cari acikla ilgili inan dogan'dan alinti yaptigi yaziya, "cari acik o kadar da hafife alinmamali" diye itirazda bulunmus. hakli oldugu bir nokta var. cari acik bazen ekonomideki bir problemin semptomu olabilir. ancak genel olarak cari acik kotudur diye bir sey yok. okurumuz ulke ekonomisiyle aile ekonomisi arasinda bag kurarak itirazini yaptigi icin, ben de cari acigin iyi ve kotu oldugu durumlara aile butcesinden birkac ornek vererek aciklama yapacagim. iyi oldugu durumlardan baslayalim.

1. ailenin calisan bireylerinden birisi isini kaybetmis olsun. bir sure sonra yeni bir is bulacagi biliniyor, ama o surede ailenin geliri dusecek. onlerinde iki secenek var. birinci secenek, harcamalari (sofra giderlerinin, cocugun harcliginin, okul masrafinin, saglik harcamalarinin, taksitlerin ve sairenin toplamini) gelire denk getirecek sekilde kismak. ikinci secenek, bu sure icerisinde borc bulmak ya da disaridaki tasarruflari kullanip (mesela bir bankadaki mevduat hesabindaki anaparanin bir kismini cekip) harcamalari kismadan bu durumu atlatmak. ikinci secenek, ulke ekonomisinin cari acik vermesine denk dusuyor. hangisi daha iyi?

2. ailenin oglu universiteyi kazandi. cocugun okul masrafi ailenin diger masraflarinin uzerine binince, aylik masraflar geliri asti. aile bireylerinin daha cok calisip gelirlerini arttirmalarina ya da harcamalarini yeterince kismalarina da imkan yok. bu durumda yine iki secenek var. birinci secenek, cocuk universite sevdasindan vazgecer. ikinci secenek, cocuk mezun olduktan sonra odemek uzere kredi alir ya da aile cocuklarinin egitimi icin yine bankadaki paralarinin bir kismini kullanir. ikinci secenek yine (ve bu sefer daha uzunca bir sure) cari acik vermeye denk dusuyor. hangisi daha iyi?

3. aile gelecek ay bir bilgisayar almayi planliyor. ama baba gazetesini okurken, bilgisayar fiyatlarinda ay sonuna kadar gecerli olacak ciddi bir indirim yapildigini duyuran bir ilan goruyor. indirime ragmen, bilgisayari bu ay almalari durumunda aile butcesi acik verecek. aile indirimden yararlanmak icin kredi kullanip bilgisayari simdi aliyor. kotu mu yapiyor?

bu ornekleri ekonomik durumlarla bagdastirirsak; birincisini, ekonomik daralma donemindeki bir ulkenin bunu harcamalari fazla kismadan atlatmasina; ikincisini, gelismekte olan bir ulkenin, uretken sermaye yatirimi yapmak uzere disardan borclanarak yatirim mali ithal etmesine; ucuncusunu de ulkedeki iktisadi aktorlerin tuketim kararlarinin zamanlamasini uluslararasi piyasalarda olusan firsatlara gore ayarlamasina benzetebiliriz.

simdi de cari acigin kotu oldugu durumlari ornekleyelim:

1. ayyas, kumarbaz bir baba var. ailenin ne tasarrufu varsa sonuna kadar harciyor; bittiginde borca girip harcamaya devam ediyor. boyle giderse, ailenin ihtiyac durumunda kullabilecegi tasarrufu kalmayacak; belki borclarin buyumesi yuzunden artik borc da kullanamaz hale gelecekler. bu durumu kamu kaynaklarinin iktidar tarafindan yagma edilmesine benzetebiliriz. (butce aciklarinin cari aciklara sebep olmasi, "ikiz aciklar" olarak biliniyor.)

2. anne ve baba sorumsuz. anne ustbas derdinde, baba yeni araba. bir de cocuklarin ihtiyaclari var ama onlar ebeveynlerin harcamalarina karisamiyorlar. aslinda ailenin geliri yer ay anne ya da babadan birinin istegini yerine getirecek duzeyde, ama ikisininki birden olunca gider geliri asiyor. ailenin tasarrufu azalip borcu arttikca cocuklarin gelecegi tehlikeye giriyor. burada sorun, anne ve babanin aralarinda kisisel harcamalari duzenleyecek iyi bir anlasmaya varamamasi durumunda ortaya cikar. burada anne ve babayi devlet politikalarini etkileyebilecek gucteki iki cikar grubu ya da koalisyon ortagi iki siyasi parti gibi dusunebiliriz.

ornekler cogaltilabilir. bunlardan cikartabilecegimiz sonuc su. odemeler dengesi hesaplarina bakarak, cari acik ya da fazla gorup ekonominin iyiye mi kotuye mi gittigine karar vermek mumkun degil. cari acigin neden verildigini iyi anlamak lazim. o yuzden, cari acik buyuyor diye hemen kaygilanmamali. etraftaki "ekonomi uzmanlari" arasindan acigin sebeplerinin analizini yapabilenlere itibar etmeli. ortada bir sorun varsa, bu muhakkak ya siyasi kurumsal yapinin zayifliklarindan ya da piyasa basarisizligi yaratan malum etmenlerden kaynaklanir. o zaman onu bulup tedavi etmek lazim. yoksa mesela yukaridaki kotu durumlarda, ihracat tesvigi gibi bir politika ne ise yarar ki?

30 Ekim 2009 Cuma

Bölüşmek ya da Bölüşmemek...

bugun, greg mankiw'in blogunda buldugum, oyun teorisi konusunda temel duzeyde bilgi sahibi okurlarmizin ilgisini cekecek bir videoyu paylasacagim. bu video, yabanci bir yarisma programinin uc dakikalik final bolumunden alinmis. iki yarismaci, gecenin buyuk odulunu paylasmak uzere, tutuklular ikilemi (prisoners' dilemma) oyununa benzeyen bir oyun oynuyorlar.

durum kisaca soyle: ortada 100.000 pound para, oyuncularin onunde de iki top var. bu toplarin birinin icinde "bolusmek", digerinde ise "calmak" secenegi var. oyuncular kisa bir sure konustuktan sonra, diger oyuncuya gostermeden toplardan birini seciyorlar; sonra da sectikleri topun icindeki yaziyi ayni anda birbirlerine gosteriyorlar. para, iki oyuncunun secimlerine gore bolusuluyor. ikisi de bolusmeyi secmisse parayi 50-50 paylasiyorlar. eger bir oyuncu, digeri bolusmeyi secerken, calmayi secerse, o tum parayi kapiyor, digeri ise avcunu yaliyor. ama eger ikisi de calmayi secerse, bu sefer ikisi de kaybediyor ve eve bos donuyorlar.

kurallar boyle. simdi oyunu izleyip yarismacilarin bu durumda ne yaptiklarini gorelim. youtube'a erisim sorununu proxy kullanarak asanlar icin adres su: http://www.youtube.com/watch?v=p3Uos2fzIJ0



sahsen ben adamdan bir pislik bekliyordum, ama goruldugu gibi kadin sag gosterip sol vurdu. adama gecmis olsun deyip sonucu inceleyelim.

oncelikle, tutuklular ikilemine benzer dedik ama bilen okuyucularimiz bunun ondan daha degisik oldugunu fark etmislerdir. burada diger oyuncu calmayi secerse siz ne yaparsaniz yapin sifir aliyorsunuz. ama diger oyuncu paylasmayi secerse, siz calmayi secerek paranin hepsini alabilirsiniz. yani, sirf parasal getirileri dikkate alirsak, calmayi secmek, sadece karsi tarafin paylasmayi sectigi durumda cazip. oyun teorisi terminolojisiyle, "calmak" guclu degil, zayif baskin bir strateji. boyle olmasi oyunu daha da pis hale getirmis.

yine sirf parasal getirileri hesaba katarsak, cikan sonuc bir nash dengesi. hicbir oyuncunun, digerinin stratejisi karsisinda tercihini degistirip kar etmesi soz konusu degil. kadin zaten tum parayi kapmis, adamsa calmayi secseydi bile yine sifir alacakti. benzer sekilde adamin calmayi, kadinin paylasmayi sectigi secenekle; ikisinin de calmayi sectikleri secenekler de nash dengeleri. bir tek, en adil ve iyi sonuc olarak gorunen 50-50 paylasma durumu nash dengesi degil.

ote yandan, bu oyunda insanlarin tek umursadiklarinin parasal sonuc oldugunu dusunmek gercekci degil. oyle olsaydi, adam kadina kanip paylasmayi sectikten sonra kafasini taslara vurmazdi. yani kazik yemenin psikolojik maliyetini de adamin hanesine eksi olarak yazmak lazim. ote taraftan, kadinin yaptigi gibi kazik atip milyonlarca insanin nefretini almanin da bir maliyeti var. bir de herkesin umit ettigi 50-50 sonucunun cikmasi durumunda alinacak alkisin pozitif bir etkisi olabilirdi. ancak sekil 1-a'da goruldugu uzere, bu tip parasal olmayan faktorlerin insanlari nasil etkileyecegini kestirmek guc. tanimadigimiz bir insanin kazik yiyen olup keriz durumuna dusmekten mi, yoksa kazik atan olup nefret edilmekten mi daha cok cekinecegi konusunda en fazla olasiliklari dikkate alan bir tahmin yapabiliriz.

son haliyle, oyunun aslinda eksik bilgiye dayanan bir oyun oldugunu ortaya cikti. bu da bize durumun gorundugunden daha karmasik oldugunu gosteriyor. oyunu ilginc yapan unsur da bu herhalde.

(son olarak bir not: nash dengesi kavraminin yetersiz kaldigi boyle oyunlarda, cozum konsepti john harsanyi'nin buldugu bayesyen (nash) dengesidir.)

9 Ekim 2009 Cuma

Türkiye yakaladı, yakalayacak.

asagida 1960'dan gunumuze, turkiye'nin ve fransa'nin nufus, dogurganlik ve beklenen yasam surelerini karsilastiran enteresan bir video sunuyorum. video ingilizce. ama gorsel sunum yeterince aciklayici oldugundan bu pek sorun olmamali. youtube'a erisimi de bir sekilde halledersiniz.


url: http://www.youtube.com/watch?v=j4GztlkyedQ

"-turkey is moving faster.
-turkey is catching up..."

vay be. nereden nereye gelmisiz.

30 Eylül 2009 Çarşamba

Kişiye Özgü (Idiosyncratic) Risk ve Girişimcilik

kendimi bildim bileli genclere, girisimci olmanin, yenilik yaratmanin, basari icin risk almanin onemi vaaz edilir. sonra o gencler giderler, acilan ilk memuriyet kadrosuna baliklama atlarlar. milyonlarcasi da sirada bekler. kimisi de ozel sektorde babasinin isinin basina gecip sektorde kim neyde basarili olmussa onu taklit etmeyi secer. bu yazida, buna kafa yorup insanlarin risk almaktan kacinmalarinin sebeplerini anlamaya ve girisimci guduleri harekete gecirip refahi arttirabilecek yollar ortaya koymaya calisacagim.

basit bir soyut ornek uzerinden gidelim. cok sayida uretken insandan olusan bir ekonomide meslekler iki gruba ayrilsin: memurluk ve girisimcilik. her insan bu iki gruptan birini secsin. memuriyeti secenler, risksiz bir uretim teknolojisi kullasinlar, ve 3 birim urun uretsinler. girisimciligi secenler ise, basari oraninin %50 oldugu riskli bir uretim teknolojisi kullasinlar. uretim basarili olursa 10 birim, basarisiz olursa 0 (sifir) birim uretsinler. bir insanin sectigi meslek sadece kendi uretimini etkilesin; bunun baskasi uzerinde olumlu ya da olumsuz bir etkisi (dissalligi) olmasin. en sonunda, herkes urettigini yesin. (ekonomimizde risksiz uretim yapan herkese memur diyoruz. yani, mesela yenilik uretmekten kacan, atadan dededen gordugu sekilde calisan bir isadami da burada memur sinifinda temsil ediliyor.)

goruldugu gibi bu ekonomide girisimciligi secenlerin ortalama kazanci 5 ve bu memuriyetten kazanilacak garanti paradan buyuk. ama girisimcilerin hicbiri aslinda 5 kazanmiyor. yarisi 10 alip zengin olurken, digerleri ac kaliyor. boyle bir durumda, akilci davranan bir insanin hangi meslegi sececegi, kisisel tercihlerine, yani, riske ne kadar toleransi olduguna bagli. sonucta, riskten daha cok hazzetmeyen insanlar memuriyeti, digerleri ise girisimciligi secer. boylece, bu ekonomideki ortalama gelir de 3 ile 5 arasinda olur.

peki daha iyi bir sonuc nasil elde edilebilir? nasil elde edilemez? ikincisinden baslayalim. diyelim ki, risksiz uretim teknolojisini tumden yasaklamak ve insanlari zorla girisimci yapmak mumkun. herkes mecburen girisimci olursa, insanlarin ortalama geliri de 5'e yukselir. gordugumuz gibi bu durumda ortalama gelir artiyor. lakin onceki durumda memuriyet sececek insanlarin uzerine, fazladan istemedikleri bir risk bindirmis oluruz. bu da yangin sigortasi yaptirmak isteyen insani, paran cebinde kalsin deyip geri gondermek gibi bir sey. bu zoraki risk yuzundendir ki, ortalama gelir artsa bile, toplumsal refahin azaldigini soyleyebiliriz.

ote yandan, insanlarin riskleri paylasmalarinin bir yolu varsa, hem uzerlerindeki riskleri alip hem de ortalama geliri 5 seviyesine cikarmak mumkun. ornekle gosterelim. diyelim ki, ornek ekonomimizde insanlar once mesleklerini secsinler. sonra girisimciligi secmis olanlar, uretim yapilmadan, yani kimin basarili, kimin basarisiz oldugu ortaya cikmadan, bir araya gelsinler. bir havuz kurup herkesin kazancini havuza koymasini ve havuzdaki kazancin daha sonra tum girisimciler arasinda esit olarak bolunmesini kararlastirsinlar; ve bunu kontrata baglasinlar. (pratikte, sozunu ettigimiz havuz, yatirimcilardan hisse satin alan bir banka, risk sermayesi fonu ya da benzeri bir finans kurumu olabilir.) sonucta, girisimci sayisi yeterince buyukse, girisimcilerin yarisi basarili ve yarisi basarisiz olacagindan, girisimci olan herkes sonuclar belli olup kontratin sartlari yerine getirildikten sonra garanti 5 alacaktir. eger girisimciligin getirisi garanti 5 olacaksa, kimsenin getirisi garanti 3 olan memuriyeti secmesi icin bir sebep kalmaz. boylece herkesin girisimciligi sectigi bir dengeye ulasiriz. (iktisat teorisine vakif okuyucalarimiz, burada baska dengeler de olacabilecegini ve bir koordinasyon sorunu olusabilecegini gormuslerdir. lakin bir blog yazisinda detaya girmeyi gereksiz buluyorum. ayrica, ornegi acik ve basit tutmak icin, kontratin baglayici oldugunu, insanlarin hareketlerinin kontratin denetiminde oldugunu, dolayisiyla aylaklik etme, havuzdan mal kacirma gibi sorunlarin olmadigini varsaydim. istenirse problem elbette daha da dallandirilabilir.)

ornek ekonomimizde ele aldigimiz riskler, sistematik olmayan, ekonominin geneline gore kucuk boyuttaki aktorler uzerindeki kisiye ozgu (idiosyncratic) riskler. yani, bir girisimci, yapacagi yatirimin sonucunda basarisiz olabilir; ama bu ekonominin baska yerlerinde, bagimsiz olarak riskli kararlar alan cok sayida yatirimciyi etkilemez. toplamda bu girisimcilerin belli bir orani basarili, belli bir orani basarisiz olacaklardir. aktorlerden kimin basarili ya da basarisiz olacagini bilemesek de, genel basari oranini bilebiliriz. o yuzden, boyle kisiye ozgu riskler, ekonominin geneli icin bir belirsizlik yaratmaz. dolayisiyla, mesela eger ekonomide yeterince zengin finansal araclarin bulundugu gelismis finans piyasalari varsa, bu riskler tamamen ortadan kaldirilabilir. boylelikle, insanlarin ortalama getirisi yuksek, ama sonucu belirsiz yatirimlardan kacmalari icin bir sebep kalmaz. (elbette, ekonominin geneline gore buyuk olcekteki iktisadi aktorlerin aldiklari kararlar, sistemik risk yaratabilir. o baska bir mevzu.)

ozetle, diyorum ki, mesele insanlari gonul rizasiyla girisimcilige yoneltmekse, onlara sadece nasihat etmenin, gaz vermenin ise yaramadigi ortada. ekonomik sistemin kurumlarinin ve kurallarinin da, riskleri uygun bicimde dagitilacak, girisimci guduleri harekete gecirecek sekilde duzenlenmesi gerek. somut bir ornek vermek gerekirse, aklima ilk olarak, arge faaliyetleri ve teknoloji yatirimlarinin finansmanini saglayacak bir risk sermayesi piyasasi kurulmasi geliyor. seneleeer once, bir vesileyle, israil'de uygulanan yozma adli devlet destekli bir programdan haberdar olmustum. bildigime gore, bu programla devletin ortakligiyla bir risk sermayesi fonu kuruluyor, birkac sene sonra da devletin elindeki fonlar ozellestirilince bir piyasa ortaya cikiyordu. (google'da aratinca businessweek turkiye'de gecen sene cikmis, israil orneginden dersler cikaran su yaziyla karsilastim: tiklayin.) muhataplari bizi okumazlar ama, sizin de akliniza bununla ilgili bir politika onerisi geliyorsa, yorum bolumunde paylasabilirsiniz.

6 Haziran 2009 Cumartesi

Gençler Neden Mühendislik Seçiyor?

ben ezelden beridir iktisatciyim. muhendislik gecmisim yok. ama ekonomiturk'te ekonomix'in issiz kalan elektronik muhendisi uzerine yazdiklari, benim kafami da zamaninda kurcalamisti. ekonomix, turkiye'de genclerin muhendisliklere cok ragbet etmelerini irrasyonel sebeplere, suru psikolojisine falan baglamis. ben bunun rasyonel gerekceleri oldugunu dusunuyorum. kisa kisa yazayim:

tanidigim, meslegini yapan muhendislerin bir cogu turkiye disinda calisiyor. tabii bir yerlede master falan yaptiktan sonra. genclerin universite ve bolum tercihi yaparken, yurtdisinda calisma ihtimalini de goz onunde bulundurduklarini dikkate almak lazim. (mesela tip okuyanlar, mevcut yasal duzenlemelerin de etkisiyle, turkiye'de calismak zorunda gibi.)

meslegini yapmayan muhendisler ise baska bir alanda calisabiliyor. 2001 krizinden once boyle epey bankaci vardi. (simdi neci var bilmiyorum.) turkiye dereceleri ve zor bir bolumu bitirmis olmalari, spence'in meshur modelindeki gibi, isgucu piyasasinda sinyal gorevi goruyor zannedersem.

muhendislik okumak, gelecekteki kariyer planlarinda daha cok esneklik imkani veriyor. bir isletme mezununun sonradan muhendis olmasi imkansiz, ama muhendislik mezunu bir mba yapip isletmecinin yapacagi her isi yapabilir. sadece mba degil, muhendislik mezunlari master ve doktora yapip cok farkli alanlarda calisiyorlar. boyle cok sayida iktisatci da var.

bu sebeplerden, 18 yasinda kaderini baglamak istemeyen gencler icin, muhendislik fena bir tercih degil. yalniz, tanidigim muhendislerden bildigim kadariyla, iyi bilmeden bir muhendislige girenler icin, elektronik kotu bir tercih. bir muhendis bu konuda daha iyi tavsiye verecektir tabii.

bu arada, esneklik demisken, yok'un sabanci universitesindeki, ogrencilerin universiteye girdikten sonra alanlara ayrildiklari sistemi ortadan kaldirmaya calistigini okudum. demek ki bazi sorunlar, yuksek ogrenim sistemindeki fazla regulasyondan da kaynaklaniyor olabilir.

4 Haziran 2009 Perşembe

Kriz ve Maliye Politikaları

son kriz gelene kadar, iktisat dunyasinda, maliye politikalarinin ekonominin uzun vadeli hedefleri dogrultusunda belirlenmesi ve kisa vadede ekonomiyi canlandirma amaciyla kullanilmamasi konusunda genel bir uzlasi oldugunu dusunuyordum. ama sonra kriz cikti, ne olduysa, ulkeler birer birer istikrar paketleri acikladilar. buna karsi siddetli bir tepki gormedikleri gibi, epey destek de buldular. bizde de disaridaki gelismeleri gorup bir paket de neden bizim hukumetimiz aciklamiyor diye basbakana yuklenenler oldu; halen de yukleniyorlar. basbakanimiz da, "ne paketi, paket maket yok" demeyip "kriz yok" demeyi sectigine gore, demek ki o da kesenin agzini gonlunce acamadigindan direniyor.

soz konusu canlandirici maliye politikalarinin keynesci ekonomi anlayisi icerisinde bir mantigi var. ama 1970'lerden sonra bunlar buyuk olcude gozden dusmuslerdi. onun yerine, para politikasi revactaydi. ama simdi amerika'da faizler sifira yaklasip para politikasinin etkinligi azalinca, eski fikirlere ragbet artti. gunumuzde, yeni keynesci olarak adlandirilan akim, modern iktisadi yontemlerle eski fikirleri bir olcude bagdastiriyor. yani aktivist bir maliye politikasini mesru kilacak ekonomik modeller var. bunlar kabaca soyle bir mekanizmaya dayaniyor: ucretler ve diger fiyatlar (bazi yapisal faktorler sebebiyle) ekonominin degisen kosullarina cabuk uyum saglayamiyor. bu yuzden kendi haline birakilan ekonomi dengesini bulamiyor. bu da devletin istikrar politikasi uygulamasinin yolunu aciyor. devlet, daralma doneminde harcamalari arttirip ya da vergileri azaltip, toplam talebi arttirmaya calisiyor. carpanin (multiplier) buyuklugune de bagli olarak, tuketimin yeterince artmasi ekonomik daralmayi tersine cevrilip tam istihdama yaklasilmasini sagliyor.

teori guzel. peki isliyor mu? ya da soyle sormak lazim, teoriyi destekleyen ampirik delil var mi? devlet vatandasin hesabina politika belirleyecekse, insan mantikli bir iktisadi tez ve bunu destekleyecek saglam deliller gormek istiyor. diyelim ki bu yapildi. ondan sonra o paketler neye gore hazirlanir; hangi vergiyi ne kadar azaltacaklarina, hangi harcamayi ne kadar arttiracaklarina, neyi tesvik edeceklerine neye gore karar verirler, onlar ayri mesele.

the american economic review'un son sayisinda ekonomik kriz ve uygulanabilecek politikalar konusunda cok sayida makale oldugu dikkatimi cekti. derginin bu sayisi, american economic association'in ocak'taki toplantisinda sunulan makaleleri topladigi ve kriz konusu da son derece guncel oldugu icin, bu cok anlasilir bir sey. tabii makalelerin cogu amerikan ekonomisi uzerine. bu makalelerin maliye politikalariyla ilgili olanlarindan, onumuzdeki donemde bunlarin revacta olup olmayacagi (en azindan, akademik dunyadan destek bulup bulmayacagi) hakkinda fikir vermesi acisindan, bazi sonuclari burada paylasmak istiyorum.

en cok ilgimi ceken stanford'dan john taylor'un makalesi oldu. (taylor kurali dersem, isim cok kisiye bir sey ifade edecektir.) taylor, son on senede amerika'da uygulanan istikrar politikalarinin etkilerini inceleyip maliye politikasinin ekonomiyi canlandiracagina dair bir delil bulunup bulunmadigini arastirmis; ve delil bulamamis. bu donemdeki en belirgin aktivist maliye politikalari, bush doneminde, 2001 ve 2008'de verilen vergi indirimleri/iadeleri. yukarida ozetledigimiz teorinin islemesi, vergi indirimi sonucu harcanabilir gelirin artmasinin tuketimi canlandirmasina bagli. oysa taylor'un ekonometrik analizi, toplam tuketimle vergi iadeleri arasinda istatistiksel olarak anlamli bir iliski olmadigini ortaya koyuyor. aslinda, 2001'de bir canlanma var. ama analiz, bunun gecici vergi indirimlerinden degil, ayni donemde yapilan vergi oranlarindaki uzun donemli kesintilerden kaynaklandigi sonucunu veriyor. bu da gecici vergi indirimleriyle kisa vadeli istikrar hedefinin kovalanmasini degil, maliye politikasinin uzun vadeli hedefler dogrultusunda belirlenmesini destekler nitelikte.

gecici ve uzun sureli vergi indirimlerinin farkli sonuclar dogurmasinin sebebi ne? bunun en cok kabul goren aciklamasi, surekli gelir hipotezidir (permanent income hypothesis). buna gore, insanlar tuketim kararlarini, sadece bugunku gelirlerine bakarak degil, gelecekte sahip olmayi bekledikleri gelirlerine de bakarak verirler. gelirlerinde sadece bugun icin bir artis oldugunda, insanlar bu artisin sadece bir bolumunu harcayip geri kalanini biriktirmeyi secerler. buna bir de rikardiyen denklik (ricardian equivalence) gorusunu katarsaniz daha guclu bir sonuc cikar. yani, insanlar bugunku vergi indirimlerinin sebep oldugu butce aciklarinin, yarin ceplerinden daha cok vergi cikmasina yol acacagini goruyorlarsa, bugun artan parayi harcamayip yarin icin biriktireceklerdir. kalici vergi indirimleri ise, insanlarin surekli gelirlerini arttiracagindan, hem bugunku hem de gelecekteki tuketimlerini arttiracaktir. ama vergiler kamu harcamalarini finanse etmek icin gerekli olduklarindan, kalici indirim ancak uzun vadede kamu harcamalarinda kesintiye gitmekle mumkun. dolayisiyla bu, kisa vadeli hedefler dogrultusunda yapilacak bir sey degil.

tabii mikro duzeyde incelenirse, vergi iadelerini harcama egiliminin toplumun farkli kesimlerinde farkli olmasi beklenir. bu da kredi piyasalarindaki puruzler gibi sebeplerle aciklanir. dergide university of michigan'dan iki iktisatcinin yaptigi boyle mikro bazli bir arastirma da var. burada 2008'deki vergi iadesinden hemen once yapilan bir anketin sonuclari kullanilmis; toplumun hangi kesimlerinin, vergi iadesini nasil degerlendirecegi incelenmis; mikro bulgular makro verilerle bagdastirilmaya calisilmis. buradaki bulgulara gore de, halkin genelinin sadece yuzde 20'si vergi iadesinin cogunu harcayacagini soylemis. geri kalanlar parayi biriktireceklerini ya da borclarini odeyeceklerini soylemisler. gelirlere gore bakildiginda, ozellikle fakirlerin parayi harcamaktan cok borc odemekte kullanacaklari bulunmus.

vergi kesintilerinde durum boyle. peki kamu harcamalarinin canlandirma amacli kullanilmasi nasil bir secenek? taylor, bu konuda da, "durun bir saniye" demis. kamu harcamalarinin ve vergi indirimlerinin ekonomiyi canlandirma amaciyla kullanilmasi ayni modellerle mesrulastiriliyor. dolayisiyla bunlarin vergi indirimleri konusunda neden cuvalladiklarini anlamadan, kamu harcamalari konusundaki tahminlerine guvenemeyiz. peki o zaman ne yapmak lazim? taylor'a gore, para politikasinin araclari tukenmedi, onlara yuklenmek lazim.

peki dergide aktivist maliye politikasini savunan makale yok mu? berkeley'den alan auerbach'in ve harvard'dan martin feldstein'in maliye politikasinin iyi dizayn edilmesi durumunda ise yarayabilecegini savunan makaleleri var. feldstein'inki, herhalde ismi yeterince agir cektiginden kabul edilmis olacak, akademik dille yazilmis bir kose yazisi gibi. auerbach'in calismasi ise ilginc bulgular ortaya koyan guzel bir analiz. iki makalede de dikkatimi ceken bir tez, uygun sekilde dizayn edilecek bir tesvik mekanizmasinin, yatirimlardaki dalgalanmalara istikrar getirip ekonomik istikrara katki saglayabilecegi. tabii, is geliyor, ekonomi politikalarinin tasarimina dayaniyor. bu da, ucu acik teorik bir arastirma konusu.

yaziyi cok uzatmamak icin, daha fazla detaya girmeyecegim. bir universite kutuphanesine erisimi olan, merakli okurlarimiz, sozunu ettigim tum bu makaleleri ve daha fazlasini the american economic review'un mayis 2009 sayisinda bulabilirler.

bitirmeden once, sunu da bir not olarak belirtmeliyim. taylor'unki dahil, bu yazida bahsini ettigim tum calismalar, yeni keynesci cercevedeler. maliye politikalarinin, gelen soklarin ertesinde ekonominin kendi kendine dengeye gelememesi sorununa care olup olamayacagina yanit ariyorlar. iktisat dunyasinda, bir de, fiyatlarin yeterince esnek oldugunu kabul edip ekonominin kolayca dengeye ulastigini savunan guclu bir akim da var, ki onlar kisa vadeli istikrar politikalarina bastan karsilar. ondan da belki bir baska zaman bahsederiz.

su yayinlari gorunce, gonul istiyor ki turkiye'de de american economic association benzeri, turk iktisatcilari biraraya getiren bir kurum olsun. bu kurum konferanslar duzenlesin, akademik ekonomi dergileri cikartsin. buralarda ulkenin onde gelen iktisatcilari, turkiye'nin iktisadi meseleleriyle ilgili calismalarini ortaya koysunlar. orijinal fikirler uretilsin. toplumun tum kesimlerinin ve politika uygulayicilarinin da beslenebilecekleri bilimsel bir tartisma ve paylasim ortami olussun. guzel olmaz miydi?

29 Mart 2009 Pazar

Var Mısın Yok Musun ve Sigorta

amerika’ya geldikten sonra turkiye televizyonlarinda yayinlanan programlara epey bir uzak kaldim. bu arada, hala devam edip etmedigini bilmiyorum ama, var misin yok musun diye bir yarisma programinin ortaya ciktigini haberlerden okumustum. gecenlerde youtube’da bu programin gecen sene yayinlanmis bir bolumunden bir kesite rast geldim. kesit, programin final bolumunden. bir yarismacinin onunde bir kutu, kutunun icinde de bir para odulu var. bu odul ya bes bin ya da 500 bin lira. yarismaciya kutudaki odulu acmamasi icin 141 bin lira teklif etmisler. durum bundan ibaret. bundan sonrasi, risk alip almamak konusunda karar vermekte zorlanan kadinin hallerinden turetilen dram uzerine kurulmus bir reality show. sonunda da yarismaci riske girmeyip garanti parayi almayi kabul ediyor.



bu sadece bir bolumun bir parcasi. benzer durumlarda, baska yarismacilar ne kararlar verdiler bilmiyorum; ama tahminim bu durumda cogu insanin ayni karari verecegi. insanin hayatini ciddi sekilde etkileyecek ve kutuda olmasi muhtemel iki odulun ortalamasina yakin sayilabilecek garanti bir miktari reddedip kumar oynamak, cogu insanin yapacagi bir sey degil. bunu nereden cikartiyorum? en basta, dunyada sigortacilik diye bir sektor olmasindan. genel olarak, iktisadi aktorlerin belirsizlik iceren turlu durumlardaki davranislarindan da diyebilirim. yarismanin bir iktisatci olarak dikkatimi cekmesi de bundan.

insanlarin buyuk bir heyecan icerisinde izledikleri sey ozunde bir insanin sigorta hizmeti satin almasindan farkli degil. yarismaci kadinin 500 bin lirasi var gibi dusunun. bunun 5 binlik kismi guvende diyelim. geri kalanin da calinma ihtimali yuzde 50 olsun. bu durumun yarismadaki durumla seklen ayni oldugu acik. bu durumda ele aldigimiz ornekte yarismacinin 349 bin lira sigorta primi odedigini soyleyebiliriz. olaya boyle bakinca, yarismacinin sonradan kutuda 5 bin lira oldugunu ogrendikten sonraki sevincini de parasi calinan insanin sigorta yaptirmasina sukretmesine benzetebiliriz.

peki bu sigorta primi neden bu kadar fahis? ihtimaller yuzde 50-50 ise, yarismadaki durumda kutudan cikacak paranin beklenen degeri odullerin ortalamasi olan 252.500 lira. oysa yarismacinin odedigi prim 349 bin, eline gecen para 141 bin. bunda onemli sebep, teklifi yapan zatin (adi hamdi bey olsa gerek) tekel durumunda olmasi. hamdi bey, tekel durumundaki bir sigorta sirketinin yapacagi gibi, yarismacinin kabul edecegegi en buyuk sigorta primini (yani en dusuk garanti parayi) ona onermeye calisiyor. bu hem kar, hem de yarismaciyi kararsiz birakarak heyecan maksimizasyonunu sagliyor.

hamdi bey'in tekel olmasinin yaninda, yarismacinin orta halli bir vatandas olmasi da onemli bir faktor. karsida mesela rahmi koc olsa muhtemelen sigorta primi cok daha dusuk (garanti para cok daha yuksek) olurdu. peki karsida rahmi koc da olsa, prim 252.500'un altina iner miydi? (yani garanti para bu degerin ustune cikar miydi?) kar maksimizasyonu yapan bir tekel asla bunu yapmazdi. ama bu bir sov programi olduguna ve dagitilan odulun maliyetinden cok izlenme oranlari onemli olduguna gore, eger heyecani arttiracaksa, rahmi koc gibi bir yarismaci karsisinda bu mumkun olabilir.

ya yarismaci siradan bir vatandas olsa, ama hamdi bey'in karsisinda bir de rakip olsa? yarismanin formatinin daha farkli oldugunu dusunelim. diyelim ki iki sigortaci yarismaciya kapali zarf usulu teklifte bulunsun. yarismaci bunlardan sadece birini kabul etsin. teklifi kabul edilen sigortaci yarismaciya garanti parasini verip kutunun icindeki ikramiyeyi satin alsin. yani, sigortacinin kazanci, kutunun icindeki para eksi yarismaciya verdigi garanti para olsun. bu durumda, sigortacilar arasindaki rekabetin sigorta primini dusurup garanti parayi odulun beklenen degerine yaklastirmasini bekleyebiliriz. tabii, bu durum sigortaliya (yani yarismaciya) fayda saglasa da, onun daha rahat karar vermesini saglayacagi icin yarismanin heyecanini, dolayisiyla reytingleri dusurecektir. o yuzden hamdi bey'e bir rakip cikartmak yapimcilarin isine gelmez.

ama ya yarismaya katilacak biri, disaridan bir sigortaciyla buna benzer bir anlasma yaparsa? bu sigortacinin, illa bir sigorta sirketi gibi yasal, kurumsal bir yapi olmasi gerekmez. risk toleransi daha yuksek bir kisi, yarismacilarla anlasma yapip riski onlardan satin alabilir. ornegin, yarismaciya guvenecek ve yarismacinin da sozune guvenebilecegi biri, diyelim ki zengin amcasi, reklam arasinda yarismaciyi arayip "kutuyu actirirsan sana 250 bin verecegim ama icindeki odul benim olacak" desin. o durumda, yarismaci 250 binden daha dusuk bir teklifi asla kabul etmez. tabii, bu kadar buyuk para soz konusu oldugunda, boyle baglayiciligi olmayan sozlu anlasmalarin gerceklesmesi zor. yarismacilarin herhangi bir kisi ya da kurumla baglayiciligi olan yasal kontratlar yapmalarinin onune gececek onlemleri de yapimcilar ya da avukatlari dusunmuslerdir herhalde.

13 Mart 2009 Cuma

Futbolcunun Penaltı Anındaki Stratejisi

bir futbol maci dusunelim. bir takim penalti kazanmis. topun basindaki futbolcu topu uc yere vurabilir: sola, saga ve ortaya. diyelim ki, karsi takimin kalecisi topun gelecegi noktayi dogru tahmin ederse, penaltiyi kesin kurtarir. ama yanlis koseye atlarsa golu yer. bu durumda penaltici topu vuracagi ve kaleci atlayacagi koseleri nasil secerler? (ele alacagimiz konunun daha anlasilabilir olmasi acisindan, gercek bir penalti atisindaki durumu biraz basitlestiriyoruz. sonucta, ana hatlariyla penaltilarda durum buna benzer.)

en temel duzeyde oyun teorisi bilgisine sahip okuyucularimiz, bunun oyun teorisinde sifir toplamli oyun olarak adlandirilan bir durum oldugunu fark etmislerdir. boyle oyunlarda, biri kazanirsa digeri kaybeder. o yuzden de rasyonel oyuncular, yapacaklari tercihin diger oyuncu icin belirsiz olmasini isterler. bir ornekle aciklayalim. mesela, penalticinin favori kosesi sol olsun ve penaltilarin yarisini bu koseye atsin. (diger zamanlarda da penaltici topu diger iki noktaya esit olasilikla atsin.) eger kaleci bunu biliyorsa, yapacagi sey penalticinin favori kosesine atlamak olacaktir. boylelikle yuzde elli ihtimalle penaltiyi kurtarir. (diger koselere atlamasi ya da rastgele bir secim yapmasi durumunda ise penaltiyi kurtarma ihtimali daha dusuktur.) ote yandan bu, penaltici icin, penaltinin yuzde elli ihtimalle kacmasi anlamina gelir. oysa penaltici bundan daha iyisini elde edebilir. ornegin, herhangi bir favori kosesi olmasa ve secimini rastgele yapsa, sadece ucte bir olasilikla penaltiyi kacirir.

ele aldigimiz basit oyunda, nash dengesi denen, iki oyuncunun da karsi tarafin stratejisine verecek daha iyi bir cevabinin olmadigi denge noktasi, hem kalecinin hem futbolcunun kararlarini tamamen rastgele vermesidir. yani, teknik olarak, nash dengesi, oyuncularin her secenegi ucte bir olasilikla sececekleri bir karma strateji profilidir. diger tum durumlarda, yukarida ornekledigimiz gibi, bir oyuncu digerine avantaj saglar.

simdi bu aciklama insana (en azindan senelerdir bunlarla hasir nesir olduktan sonra bana) cok mantikli geliyor. ama acaba gercekte karma strateji nash dengesi diye bir sey var mi? insanlar hayatta boyle bir durumla karsilastiklarinda, stratejilerini karip nash dengesini mi oynuyorlar? yoksa baska bir sey mi yapiyorlar? bu sorulara cevap arayan deneysel calismalar var. kimisi teoriyi destekliyor, kimisi desteklemiyor. ama benim ilgimi, laboratuvar ortaminda yapilan kontrollu deneylerden ziyade, gercek hayattan cikan dogal deneyler daha cok cekiyor. karma strateji nash dengesinin ampirik olarak sinanmasi konusunda da, boyle bir calisma dikkatimi cekti. sozunu edecegim calisma, chiappori, levitt ve groseclose adli, ikisi chicago'dan biri stanford'dan uc iktisatci tarafindan yapilmis; ve iktisat dunyasinin saygin dergilerinden american economic review'de yayinlanmis.

ne yapmis bu insanlar? italya ve fransa liglerinde uc sezon boyunca atilan 459 penalti atisini veri olarak alip penaltici ve kalecinin tercihlerinde karma strateji nash dengesinin var olup olmadigini arastirmislar. penalti atislarini ciddi ciddi incelemisler yani. peki neden penalti atisini secmisler? cunku, penalti atisi cok basit bir durum ve "matching pennies" denen standart sifir toplamli oyun sablonuna cuk diye oturuyor. ayrica futbol istatistiklerini elde etmek cok kolay. yani, veri sorunu yok. bir de, liglerde yer alan takimlar rakiplerini yakindan takip ettiklerinden, oyuncularin birbirlerini iyi taniyacaklari dusunulmus. bu durumda, yukarida ornegini verdigim turden, optimal davranislarin ortaya cikip cikmayacagi daha kolay test edilebilir.

calismanin teorik kismi, bizim ornegin biraz daha gercekci bir versiyonu. arastirmacilar, futbolda otorite kabul edilen insanlara danisip teorilerini zenginlestirmisler. ornegin, kaleci dogru yone atlasa bile penalti gol olabilir; ya da tersine, kaleci yanlis yere atlar ama gol olmaz. bunlarin olasiliklarinin, orta nokta ve koselere gore farklilik gosterdigini; bu olasiliklarin penaltiyi atanin hangi ayagini kullandigina gore degistigini falan hesaba katmislar. bunlari dikkate alinca, yapilan tercihler sonrasinda ortaya cikacak getiriler (burada gol olasiligi) daha gercekci olarak kurulmus. o yuzden oyun temelde ayni olsa da, nash dengesi, bizim basitlestirilmis oyunumuzun dengesinden daha farkli. mesela bu oyunda, ortaya atilan topun kaleci koseye atladiginda gol olma ihtimali yeterince dusukse, nash dengesinde oyuncular ortayi secmiyorlar. stratejilerini sol ve sag koseler arasinda kararak kuruyorlar.

teorik modelin tahminleri, daha sonra bir ekonometrik lineer olasilik modeli kullanilarak sinanmis. teknik ayrintilari gecersek, ortaya konan bazi temel bulgular soyle: her seyden once, penalti atilirken, kaleci ve penalticinin o andaki tercihlerinin birbirine bagli olduguna iliskin bir delile rastlanmamis. yani, tercihlerin es zamanli yapildigi varsayimi gecerli. ancak kalecinin atlayacagi kose, penalticinin daha onceki maclarda penalti attigi koseyle istatistiksel olarak iliskili cikmis. yani, tahmin ettigimiz gibi, kaleciler penalticinin hangi noktalara topu vurdugunu takip ediyorlar. ote yandan, futbolcularin, kalecilerin nereye atlayacagini takip ettiklerine iliskin bir delil bulunamamis. asil onemlisi, sonuclar, penaltici topu nereye atarsa atsin ve kaleci hangi koseye atlarsa atlasin gol olma ihtimalinin sonucta ayni oldugunu destekliyor. bu da oyuncularin karma strateji nash dengelerini kullandiklari yonunde bir kanit. (bunun anlami, nash dengesinin gerektirdigi gibi, oyuncular baska stratejiler secip kazanc saglayamiyorlar.)

makalede teknik bazi zorluklar nedeniyle bazi sonuclarin cok guclu olmadigi uyarisi yapilmis. ama genel olarak bulgular, penalti atislari sirasinda futbolcu davranislarinin oyun teorisinin temel prensipleriyle uyumlu oldugunu soyluyor. bu da teorik calismalarda standart kabul edilen bir varsayimin gercek dunyadan bir ornekle desteklenmesi acisindan onemli.

calismayi merak edenler ve detayli olarak incelemek isteyenler icin, makalenin kunyesi su:

chiappori, p.-a., s. levitt, and t. groseclose. 2002. “testing mixed-strategy equilibria when players are heterogeneous: the case of penalty kicks in soccer.” american economic review 92 (september): 1138-1151.


notlar: 1. bu yazida sifir toplamli oyunlardan bahsettik ve boyle bir oyun ele aldik. ancak, aslinda karma stratejilerin, sadece sifir toplamli oyunlarda degil, oyun teorisinin genelinde cok onemli yeri var.

2. bir de, levitt, freakonomics adli cok satan populer iktisat kitabinin yazarlarindan bir olan steven levitt. ben okumadim, ama methini duyuyorum o kitabin da.