18 Aralık 2010 Cumartesi

İktisat Oyunları

ugur gurses twitter’dan, avrupa merkez bankasinin websitesindeki para politikasi oyununun linkini paylasmis. eglenerek ogrenmeye meraklilar icin birkac link de ben vereyim. ne yazik ki oyunlarda turkce dil secenegi yok.

economia: soz konusu para politikasi oyunu. ekonomideki gelismelere gore para politikasi faiz oranini belirleyip enflasyon, buyume ve saireyi kontrol ediyorsunuz. politikayi keyfinize gore belirleyebilirsiniz, ama puan toplamak ve aferin almak icin enflasyonu %2 seviyesinde sabit tutmaya calismaniz gerekiyor. (ayni sitede enflasyon adasi diye bir oyun daha var, ama ben bir turlu acamadim.)

presidential game: mankiw’in orta duzey makroekonomi kitabini kullanmis olanlar bunu bilecekler. lisans ogrencisiyken bunu oynamisligimiz vardi. baskan (aslinda daha cok diktatore benzer bir sey) oluyorsunuz; para ve maliye politikalarini ayarlayarak ekonomiyi yonetiyorsunuz. ekonomiyi batirirsaniz sizi alasagi ediyorlar.

the economy, stupid: ingiltere kaynakli bir oyun. icinde kdv (vat, value added tax) falan var. basbakan olarak, vergiler, kamu harcamalari ve transferleri kontrol ediyorsunuz. para politikasi sizin isiniz degil. hayret, ingiltere merkez bankasini cok bagimsiz degil diye bilirdik.

heckscher-ohlin game: nobel odullerinin websitesindeki bu oyun, oncekilerden farkli olarak, makroekonomi degil, uluslararasi ticaret uzerine. oyunda bir adanin hukumdari, ayni zamanda merkezi planlamacisi oluyorsunuz. adanizdaki emek ve sermaye varligini emek-yogun ve sermaye-yogun sektorler arasinda pay edip uretim yapiyor; sonra da baska adalarla ticaret anlasmalari yapiyorsunuz. ekonomi, heckscher-ohlin teorisinin standart varsayimlarina gore duzenlenmis.

bunlar bildigim iktisat oyunlari. isletme, finans, borsa vs. oyunlari ise cok sayida. bunlara merakliysaniz, google’da aratarak birkac tane bulabilirsiniz.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Vatandaşlık Bilgisi Niyetine

devlet tesvikleriyle ilgili bir haber okurken, aklima her vatandasin uzerinde dusunmesinin faydali olacagi cok temel bir iktisat problemi geldi. iktisat egitimi almis olan okurlarimiza tanidik gelecektir. ozellikle fazla detay vermiyorum ki, herkes kendi varsayimlariyla senaryolar dusunup problemi farkli acilardan ele alabilsin.

problem soyle: is kurup isci istihdam edenlere verilen, geri odemesiz bir devlet destegi dusunelim. biri bu destekten faydalandi ve devletten 100 lira aldi. sonra bir kahvehaneden 20 adam buldu. onlari bos bir araziye goturdu. once bir cukur kazdirdi. sonra o cukuru doldurttu. bu is icin herbirine 5 lira odeyip devletten aldigi tum parayi dagitti. ona da araci olmanin sevabi kaldi. isciler, yevmiyelerini aldilar; esnaftan alisveris yaptilar; evlerine erzak goturduler; ailelerini mutlu ettiler. alisveris yaptiklari esnaf da para kazandi. parayi ihtiyaci icin harcadi. bu boyle devam edip gitti. (devlet adami aradan cikartip cukur kazdirip doldurtma isini kendi de yaptirabilirdi. fark etmez.)

sorumuz da su: istihdam yaratan ve icine yolsuzluk karismamis boyle bir tesvik politikasi “iyi” bir politika midir? (soruyu vatandaslik bilgisi niyetine sordugumuza gore, “iyi”nin ne oldugunu ben dayatmayayim. siz karar verin.)

9 Aralık 2010 Perşembe

Dünya Nereden Gelip Nereye Gidiyor?

oncelikle hans rosling’in su videosuyla baslayalim. (hans rosling kim mi? wikipedia’dan ogrenelim.)


evvelsi gun, mankiw’in blogunda videoyu gorup twitter’dan linkini vermistim. simdi sunun uzerine, iki satir yorum yapasim da geldi.

ne yapiyor rosling videoda? dunyada son 200 yilda hem gelir, hem de yasam beklentisi acisindan onemli iyilesmelerin oldugunu; bazi yerler digerlerine gore geride kalsa ve buyuk esitsizlikler olsa da, iyilesmenin dunya geneline yayildigini gosteriyor. hakikaten, acligin, kitligin, salgin hastaliklarin, cocuk ve bebek olumlerinin, sirandan olmaktan cikip insanlik ayibi kabul edildigi bir caga geldik. cicek hastaligi gibi, tarihte insanlari kirip gecirmis hastaliklar, asilar sayesinde ortadan kalkti. artik vebadan, kuduzdan, apendisitten falan da pek olmuyoruz. temel saglik ve temizlik hizmetleri, temiz icme suyuna erisim, yeterli beslenme ve daha pek cok sey en yoksullar icin bile olmazsa olmaz haline geldi. bunlar sayesinde, yasam beklentisinin kirk sene bile olmadigi gunler cok gerilerde kaldi. artik kanser, parkinson, alzheimer gibi hastaliklara yakalanabilecek kadar uzun yasiyoruz. acliktan degil obeziteden, damarlarimizi tikayan kollestrolden muzdarip oluyoruz.

ote yandan, kafaya takacak ciddi seyler azaldikca, omrumuz uzayip bos zamanimiz cogaldikca, kendimize yeni dertler yaratma ihtiyaci duyuyoruz. bir domuz gribi cikiyor mesela. gecen yuzyilin basindaki ispanyol gribiyle karsilastirinca, neredeyse zarar gormeden atlatiyoruz bunu. ama heralde zenginlestikce canimiz da tatlandigindan, panik olmaktan kendimizi alamiyoruz. dahasi, komplo teorilerine meylediyor, asilanmaktan imtina ediyoruz. sanki asilardan bugune kadar zarar gormusuz gibi. sanki saglik alaninda tum o olumlu gelismeler yasanirken, komplo  teorilerinin bas aktorleri, batili devletler ve ilac sirketleri, piyasada yoklarmis gibi.

sonra bir genetigi degistirilmis organizmalar meselesi cikiyor mesela. yine ayni guvensizlik... bilip de soyleyecek sozu olanlar baska. lakin o konuda da ekseriyetle bilmeyenlerin birbirlerine korku pompaladigini goruyoruz. oysa, yakin gecmise kadar, yiyeceklerinin genetigiyle oynanmadigi ya da iclerine katki maddesi katilmadigi icin, insanlar saglikli mi besleniyorlardi? ya da besinleri ihtiyaclarini rahatlikla karsiliyor muydu ki, bugun uretkenlik arttirici teknolojik gelismelere onyargiyla yaklasiyoruz?

velhasil, ortalama bir dunyali bugun gecmise gore cok daha zengin ve cok daha uzun yasiyor; bir de kafamiz rahat olsa tam olacak.

28 Kasım 2010 Pazar

Luther ve Süleyman

martin luther’i hiristiyanligin protestan mezhebinin kurucusu ve reform hareketinin baslaticisi; kanuni sultan suleyman’i ise, osmanli imparatorluguna buyuk askeri zaferler ve topraklar kazandirmis onemli bir padisah olarak biliyoruz. peki bu iki tarihi sahsiyet, ve de genel olarak, protestanligin yukselisi ve osmanli’nin avrupa’da yayilisi arasinda bir iliski var mi? bu yazida, bu konuda yazilmis iktisadi bir calismayi, merakli okurlarimizin dikkatine sunacagim.

2008 yilinda, iktisat dunyasinin baba dergilerinden quarterly journal of economics’de yayinlanan makale, kalkinma iktisatcisi murat iyigun tarafindan yazilmis. kendisi, university of colorado’da iktisat profesoru olarak gorev yapiyor. iyigun’un calismasi, lutherciligin ve onun devami olan mezheplerin gelisimini osmanli’nin avrupa’da yayilmasina baglayan gorusleri, ampirik delillerle destekliyor. bu goruslere gore, kendilerinden daha buyuk bir guc olan osmanli’nin tehdidi altinda kalan avrupali gucler, kendi aralarindaki mucadelelerden sakinmak zorunda kalmislar. bu dini catismalara da etki etmis. 14. ve 15. yuzyillarda, kendisine rakip olarak cikan mezhepleri yasatmamayi basaran katolik kilisesi, buyuyen turk tehdidi yuzunden, luthercilik ve onun devami olan akimlar karsisinda ayni etkinlikte direnc gosterememis. iyigun calismasinda, 1400-1700 seneleri arasindaki doneme iliskin veriler kullanarak, bu goruslerin gecerliligini ekonometrik metotlarla test ediyor. calisma, anektotlara dayanan delillerin otesinde, sistemli istatistiki analize dayanan deliller sunmasiyla one cikiyor.

ekonometrik analizden belli basli ne sonuclar cikmis? protestan reformcu ve karsi-reformcu hareketler arasindaki savaslar, osmanli’nin avrupa’ya sefer duzenledigi senelerde azalis gostermis. dahasi, bu azalis dini olmayan sebeplerle cikan catismalara da yansimis.16. yuzyilin baslarinda, osmanli’nin seferleri sebebiyle, avrupali gucler arasinda cikan yeni catisma sayisi %25, eskiden beri devam eden catisma sayisi %15, catismalarin suresi de %50 oraninda azalmis.

sonuclarin gerisini, tarihsel arka planini veya ekonometrik analizin detaylarini merak edenler icin makalenin kunyesi asagida:

“luther and suleyman,” quarterly journal of economics, 2008, 123 (4), november, 1465-94.

bu da ucretsiz ulasabileceginiz, makalenin onceki versiyonlarindan birinin baglanti adresi:

http://www.colorado.edu/Economics/courses/iyigun/ottoman081506.pdf

6 Ekim 2010 Çarşamba

Maddi, Manevi Lay Lay Lay…

basbakanin dunya ikincisi olan basketbol milli takimina  verdigi para odulu, tartisma konusu olmustu. bugun de sabah gazetesinin internet sitesinde, aykut kocaman’in futbol milli takimina dagitilan galibiyet primlerinin yuksekliginden sikayet etmesinin tartisildigi bir haber-yorum gozume carpti. etik rehberi adli kosede, milli takim oyuncularina yuksek prim dagitmanin dogru olmadigi savunuluyordu. (yazi icin tiklayin.) bu yazida dikkatimi ceken tez, oyunculari milli maclarda motive etmesi gereken seyin para degil, ulkelerine karsi ahlaki sorumluluklarini yerine getirme gudusu olmasi gerektigiydi. dahasi yazida, isin icine para girince, manevi motivasyonun ortadan kalkabilecegi; bu yuzden, parasal tesvikin fayda yerine zarar verebilecegi savunulmus. cesitli bilimsel arastirmalardan cikan sonuclar, bu teze dayanak olarak sunulmus. yazidan alintilayalim:

Birkaç örnek.. İsviçre'de yapılan bir araştırmada, vatandaşlara yaşadıkları yere zehirli atık dökmek için ricada bulunulmuş. Sonra aynı kişilere, zehirli atığı dökmek için bu kez para önerilmiş. Sonuç: Para söz konusu değilken zehirli atığı kabul edenlerin yarısı, para teklif edilince bundan vazgeçmiş.


Bir araştırma da ABD'den: Deneyi yapanlar, minibüsten ağır bir eşyayı indirmek için sokaktan geçenlerden yardım istemiş.. Sonra sokaktakilere aynı iş için para önerilmiş. Sonuç şaşırtıcı: İnsanlar iyilik olsun diye yardım etmeyi kabul ederken, işin içine para girince çoğu yardım etmek istememiş.


Son örnek İsrail'den: Çocuklarını akşam kreşten almakta geciken anne babaların erken gelmesini teşvik için, geç gelenlere para cezası verilmiş. Sonuç: İşin içine para cezası girince gecikenlerin sayısı artmış.

bu blogu uzun zamandir takip eden okurlarimiz, son ornek hakkinda benim de gecmiste bir yazi yazdigimi hatirlayacaklar. (iste burada.) hakikaten, yapilan deneysel arastirmalar, isin icine maddi bir tesvik unsuru girmesinin ters tepebilecegini gosteriyor. ancak burada sonuclari dogru yorumlamak lazim. bu sonuclar, maddi tesvigin hic onemli olmadigini ya da her zaman ters tepecegini soylemiyor. mesela, ornek verilen son arastirmada, yuksek bir para cezasinin gecikmeleri arttiracagina dair bir kanit sunulmuyor. elde edilen bulgular, baslangicta olmayan ve sonradan konulan kucuk bir para cezasinin, normalde beklenildiginin aksine gecikmeleri arttirdigini gosteriyor. ayrica sonradan ceza kalksa da, gecikmeler eski haline donmuyor. bu sonuclar, maddi tesvigin, manevi tesvigi bozmasi seklinde yorumlanabilir. ancak, buyuk bir maddi tesvigin, manevi tesvikten daha az etkili olacagi ya da var olan maddi tesvigin ortadan kalkmasinin manevi tesvigi guclendirecegi seklinde yorumlanamaz.

basarili sporculara cok yuksek prim vermek, esitlik ve saire gibi sebepler one surulerek elestirilebilir elbette.  ben oralara girmiyorum. ama mesele sporculari tesvik etmekse, bu ise yaramaz diye bir sey yok, bu bir. var olan prim citasini asagi cekmenin manevi duygulari kabartmasi da akla yakin degil, bu iki. cin siseden ciktiktan sonra, onu geri sokmak zor.

29 Eylül 2010 Çarşamba

Ülkelere Göre Kamu Maliyesine Bakış

bir arastirma sirketi, bbc icin 22 ulkede arastirma yapmis. the economist dergisi de bunu haber yapmis. arastirmada insanlara devletin kamunun butce aciklarini kapatmak ve borcunu azaltmak icin hangi yola basvurmasini tercih ettikleri sorulmus. cevaplar asagidaki tabloda ozetlenmis. vergileri yukseltmek ve kamu harcamalarini kismak baslica iki secenek. kimi ulkelerde birincisi, kimisinde ikisi ikincisi agir basmis. turkiye ve rusya’da ise hicbir sey yapmamak cok populer. kamu borclariyla mutluyuz vesselam.

16 Eylül 2010 Perşembe

GSYİH ve Alternatif Bir Refah Ölçüsü

gayrisafi yurtici hasila (gsyih), bir ekonomide bir zaman dilimi icerisinde uretilen mal ve hizmetlerin parasal degerini ifade eder. makroekonominin onemli gostergelerinden biridir. iki zaman dilimi arasinda karsilastirma yaparken, enflasyonun etkisini ayirmak icin, genellikle bir senenin fiyat seviyesi sabit tutularak hesaplanan reel degeri dikkate alinir. (mesela, gecenlerde tuik’in acikladigi %10.3’luk buyume orani, 2010’un ikinci ceyregindeki reel gsyih’nin bir onceki seneye gore degisimini ifade ediyordu.) gsyih’nin buyuklugu, ekonomide yasayan ve calisan insan sayilarina da bagli oldugundan, uzun bir zaman dilimi boyunca ya da ulkeler arasinda karsilastirma yapmak icin nufus artisinin etkisini de ayirmak gerekir. o zaman kisi basina (ya da bazen calisan basina) dusen gsyih olcu olarak kullanilir.

kisi basina dusen gsyih, baslica zenginlik olculerinden biridir. ancak bir toplumun refahindan anladigimiz, o ulkede bir zaman diliminde uretilen mal ve hizmetlerin degerinden ibaret olmadigi icin, tek basina yeterli bir refah olcusu olarak kabul edilmez. cogu iktisatci, iktisadi gelismeyi degerlendirirken baska bazi faktorlerin de goz onune alinmasindan yanadir.

son zamanlarda, makroiktisadin iki yetkin ismi, charles jones ve peter klenow, tuketim, calisma suresi, esit(siz)lik, ve yasam beklentisine dayanan bir refah olcutu onerisi ortaya attilar. yazdiklari makale bu ay icerisinde, nber’in websitesinde yayinlandi. yakinda muhtemelen aer gibi bir dergide yayinlandigini goruruz. sunulan refah olcutunun teorik temellerini, buna gore yapilan olcumleri ve sonuclarin tamamini merak edenler, makaleye nber’dan ulasabilirler. numarasi 16352. turkiye’den erisim ucretsiz olmali.

burada bazi belli basli bulgulari ozetleyeyim. calisma, oncelikle kisi basina dusen gsyih’nin de onemli bir olcut oldugunu destekliyor. jones ve klenow, cok sayida ulke icin, kendi olcutlerine gore sosyal refahi hesaplamislar; ve bu refah seviyelerinin ulkelerin kisi basina dusen gsyih’leriyle olan korelasyonu 0.95 cikmis. bu demek ki, refahi yuksek ulkeler ayni zamanda kisi basina gsyih’si de yuksek ulkeler; refahi dusuk ulkeler ise tersi. ancak bu demek degil ki, iki ulke arasindaki refah duzeyi farki, kisi basina gsyih’lerinin farkiyla bire bir ayni. calismada bu ikisi arasinda ciddi farklar bulunmus. mesela, amerika ile bati avrupa ulkelerinin ortalamasi karsilastirildiginda, ikisi arasinda amerika’nin milli gelirinin yaklasik %30’u kadar bir gelir farki bulunuyor. ancak bati avrupa’da yasam beklentisi daha yuksek, esitsizlik daha dusuk, ve calisma saatleri daha kisa oldugundan, bunlari da dikkate alan refah kriterine gore, aradaki fark %10’lara kadar iniyor. benzer sekilde, basta sahra-alti afrikasi olmak uzere, pek cok gelismekte olan ulkede ise, yasam beklentisinin dusuklugu ve buyuk esitsizlikler dolayisiyla, refah duzeyi ve bunun zaman icindeki artisi, milli gelir istatistiklerinin gosterdiginin altinda cikmis.

bazi grafik ve tablolarda, turkiye’ye ait veriler de secilip sunulmus. mesela, 24. sayfadaki figur 4 ile 26. sayfadaki tablo 4’e bakarsak, 1980-2000 arasinda turkiye’nin kisi basina dusen gsyih’sinin senelik ortalama %1.73 gibi, dunya geneline gore dusuk bir hizla buyudugunu goruyoruz. ama bu donemdeki refah artisi senelik %4.50 ile bunun epey uzerinde ve dunya geneline gore de gayet iyi. bunun en onemli sebebi, bu donemde turkiye’de yasam bekletisinin onemli olcude iyilesmesi olmali. bu iyilesme, daha once yayinladigim bir videoda acikca goruluyordu. (iste o video.)

sonucta, elbette bu cok nesnel bir olcu degil. dikkate alinan veya alinmayan faktorler sebebiyle, cogu insanin hosuna gitmeyebilir; ya da baska elestiriler getirilebilir. yine de milli gelir istatistiklerinin refah duzeyini ve gelismeyi olcemedigini dusunenler icin, alternatif bir olcu. ozellikle fransizlarin sevecegini tahmin ediyorum.

guncelleme: the economist, jones ve klenow'un olctugu yasam standartlarini endeks yapip tabloya dokmus. cubuklar yasam standardini, en sagdaki kutucuk icindeki sayilar ise satinalma paritesine gore hesaplanmis kisi basina gsyih'nin endeks degerini gosteriyor. iki endekste de abd 100 degerini almis.

29 Temmuz 2010 Perşembe

Makroiktisat Teorisinin Vaziyeti

abd'de temsilciler meclisinin bilim ve teknoloji komitesi, gectigimiz gunlerde gunumuz makroiktisat teorisinin politika uretiminindeki rolu hakkinda bilgi almak icin uzmanlardan gorus aldi. bu son krizden sonra alevlenen bir tartismaydi. politikacilar da buna kayitsiz kalmamislar. su siralar zamanim olmadigindan turkce ozet gecme ve yorum yapma imkanim yok. bunu ilerideki bir zamana birakiyor; baglanti vermekle yetiniyorum.

basin bulteni icin buraya tiklayin.

oturum bildirgesi, acilis konusmasi ve uzman goruslerinin bulundugu sayfaya ulasmak icin buraya tiklatin.

bu arada, gecen sene yine is guc sebebiyle zaman bulamayip atlamak zorunda kalmistim. iktisat dunyasinin baba isimleri bu konu uzerinde hararetli bir tartisma yapmisti. haberdar olmayan ilgili okuyucularimiz, o yazilara emrah aydinonat'in blogundaki su yazidaki baglantilardan ulasabilirler.

18 Mayıs 2010 Salı

Sabit Maliyetler ve Akkuyu Santrali

ekonomiturk'te emin tolga akgoz'un, akkuyu santral'i uzerine yazdigi yazi, iktisada giris dersi ogrencilerinin sabit maliyetlerin etkilerini anlamalarina yardimci olacak guzel bir ornek iceriyor. bu yuzden orada yaptigim yorumun ilgili kisimlarini bir kez de burada yayinliyorum:

yapilan anlasmayi degerlendirirken, bazi detaylari gozden kacirmamak lazim. yazida da belirtildigi uzere burada en buyuk maliyet unsuru, santralin insa masrafi. yani sabit maliyetler. aslinda diger enerji santrallarinda da bu onemli olmali. ama nukleer santralin daha yuksek teknoloji ve guvenlik altyapisi gerektirmesi ve yakitin daha ucuz olmasi sebebiyle, burada sabit maliyetlerin toplam maliyet icindeki oraninin daha yuksek olmasi akla yatkin.

sabit maliyetin var olmasi, anlasmadaki almayi taahhut ettigimiz elektrigin fiyatinin neden yuksek oldugunu da, en azindan bir yere kadar, acikliyor. soyle ki, santral insa edildikten sonra, isleten sirket elektrigi piyasa fiyatindan satacak. bu, insa maliyeti dikkate alindiginda, sirketin zarar etmesi demek. ama santralin insa maliyeti batik maliyet oldugu, yani santral calissa da calismasa da yuklenilmek zorunda olundugu icin, santral calismaya devam edecek. dolayisiyla, bugun soz konusu sabit maliyeti cikaracagindan emin olmayan hicbir firma gelip boyle bir yatirim yapmaz. burada bizim devletimiz santralde uretilen elektrige subvansiyon uygulayarak, firma icin yatirimi akilci hale getiriyor. yani, uretilen elektrigin yarisini yuksek fiyattan alacak olmamiz kazik yedigimiz anlamina gelmez. kazik yedigimizi soyleyebilmek icin su soruyu cevaplamak lazim. biz bu santralin sahibi olsaydik ve insa masraflarini biz kendimiz ustlenseydik, bizim cebimizden cikacak para verdigimiz subvansiyondan daha fazla mi, daha az mi olacakti? ben bir enerji uzmani olmadigim icin, bu soruyu yanitlayamam. uzman okuyucularimiz varsa ve bizi bilgilendirirlerse, memnun olurum.

tabii, burada illa nukleer santral yapmamiz gerekli miydi diye de sorulabilir. yine okuyucularimizdan daha cazip enerji yatirimi alternatifleri oldugunu dusunenler varsa, goruslerini paylasabilirler.

2 Mayıs 2010 Pazar

Avrupa Para Birliği, Euroizasyon ve Makroekonomik İstikrar

ekonomiturk blogu yazarlarindan c.onat, paul krugman'in nyt'daki bir yazisindan bahsedip asagidaki soruyu sormus. ben de sorusunu kisaca yanitlamaya calisacagim. soru su:


Bir ara TL'den sıfır atacağımıza Euro'ya geçelim diyenler vardı. Öyle bir şey yapma imkanı var mıydı, olsaydı ve tercih etseydik bizim durumumuz ne olurdu merak ediyorum. Ekonomist arkadaşlar fikirlerini paylaşırlarsa sevinirim.


bir defa, sunu hatirlatalim. para birimi olarak euro kullanmakla, avrupa para birligine girmek farkli seyler. ekvador, panama gibi ulkelerin para birimi olarak amerikan dolarini benimsemeleri gibi, bir ulke tek tarafli olarak euro'yu benimseyebilir. (birincisine dolarizasyon, ikincisine bu terimden hareketle euroizasyon deniyor.) bunun para birligine uye olmaktan farki, birligin ortak merkez bankasinin uyguladigi para politikasinda soz sahibi olunmamasidir. yani, tek tarafli olarak euro'ya gecmek, para politikasindaki soz hakkindan tamamen vazgecmek demektir. bu rejimler icin, sabit (cipali) doviz kuru rejimlerinin ileri boyutu diyebiliriz. doviz kurunu bir cipaya baglamak da, sermaye hareketlerinin serbest oldugu durumda, para politikasini serbest bicimde uygulamaktan vazgecmeyi taahhut etmek demektir. ulusal para birimini birakip bir para birligine girmek ya da baska bir parayi tek tarafli kabul etmek, bundan geri donus cok zor ve maliyetli olacagindan, bu taahhudun cok daha baglayici ve inandirici olmasini saglar.

peki, oncelikle avrupali ulkeler icin, ortak para biriminin getirdigi artilar ve eksiler neler? bunun bir faydasi, para birimi ortak olunca doviz kuru dalgalanmalari da olmayacagindan, bunlarin yaratabilecegi belirsizliklerin ortadan kalkmasidir. bu da mal ve hizmet ticareti ile emek ve sermayenin serbest dolasimini olumlu etkileyip verimlilik artisi saglar. eger avrupa ulkeleri arasinda tam bir ekonomik entegrasyon saglanacaksa, bu onemli bir meseledir. bir baska faydasi ise, ulkelerin gevsek para politikasi kullanma egilimlerinin baglayici ve inandiri bir sekilde ortadan kalkmasidir. misal, ortada drahmi diye bir para kalmadigi icin, yunan hukumetinin butce aciklarini para basarak kapatma gibi bir imkani da kalmamistir. bu, parasal istikrara katki saglar; lakin ote yandan, ulkenin kendi ekonomik sartlari birligin para politikasiyla uyusmadiginda, ekonomik dalgalanmalari belirginlestirebilir. ornek verecek olursak, yunanistan avrupa para birliginde olmasaydi sunlar olacakti. bir, diger avrupa ulkeleriyle ekonomik iliskilerinde drahmi-euro kurunun seyri belirleyici olacakti. iki, yunanistan butce aciklarini senyoraj geliriyle kapatmak icin para basabilecekti. uc, kisa vadede fiyatlar ve ucretlerin yeterince esnek olmamasi durumunda ortaya cikacak asiri ekonomik daralmaya karsi, istikrar amacli genislemeci para politikasi uygulayabilecekti. ekonomiye keynesci bir perspektiften bakan krugman, kose yazisinda bu ucuncuyu one cikartip vurguluyor. ayrica, ikinci ihtimalin ortadan kalkmasinin da, mali disiplini garanti etmedigini goruyoruz.

bunlardan yola cikarak, bizi para birligine almayacaklarini da hesaba katarak, tek tarafli olarak euro'ya gecseydik ne olurdu, degerlendirelim. oncelikle, ab ile ticaret hacmimiz turkiye'nin milli gelirine oranla kucuk sayilir. dolayisiyla, ticaretteki verimlilik artisinin cok ciddi bir etkisi olacagini sanmiyorum. ikincisi, gecmisteki deneyimlerimizden, turkiye'nin mali istikrarinin doviz kuru rejimine bagli olmadigini rahatlikla soyleyebiliriz. ucuncusu, zamaninda euro'ya gecseydik, bugun enflasyon problemimiz kalmazdi; ama mali istikrarin bununla dogrudan baglantili olmadigini da hesaba katinca, bunun koca ulkenin para politikasinin kontrolunu tek tarafli olarak avrupa merkez bankasina birakmak icin yeterli bir sebep oldugunu dusunmuyorum. her seyi de ab'ye havale etmeyelim, degil mi? turkiye ekonomisinin makroekonomik istikrarini kendi basimiza saglayabilmeliyiz. hukumetimizden ve burokratlarimizdan bunu beklemeyeceksek, ne bekleyecegiz?

16 Mart 2010 Salı

İktisat Doktora Programı Seçerken

greg mankiw blogunda doktora basvurusu yapacak ogrencilere tavsiyelerde bulunmus. mankiw'in ogutlerinden birkac tanesini turkce'ye cevirip asagida yayinliyorum:

1. siralamalarla baslayin. en son yapilmis iktisat bolumu siralamalarindan bazilarilari icin, buraya, buraya ve buraya tiklayin. butun siralamalar kusurludur, ama diger hersey sabit kalmak sartiyla, daha yuksek sira muhtemelen daha iyidir.

2. su an basvurmayi dusundugunuz programda olan yuksek lisans ogrencileri ile konusun. mutlular mi?

...

9. son zamanlardaki doktora ogrencileriyle ilgili bilgilere bakin. baslayanlar ne oranda programi bitiriyorlar? bitirdikten sonra ne tip islere giriyorlar? bunlar sizin arzuladiginiz isler mi? yerlestirme bilgileri programa giren ogrencilerin capiyla, programin kendisinin katma-degeriyle, ve bolumun ogrencilerini isgucu piyasasinda ne kadar iyi sattigiyla ilgili bilgi verir.


devamini mankiw'in blogundan okuyabilirsiniz. yazi ingilizce, ama zaten tavsiyeler de daha cok amerika'daki doktora programlari ile ilgili. bunlara basvuracak olanlar herhalde ingilizce biliyorlardir.

mankiw'in blogunda bu konularda cok sayida yazi var. amerika'da iktisat doktorasi yapma niyeti olanlar bunlardan faydalanabilirler.

13 Mart 2010 Cumartesi

Vergiler ve Sigara Tüketimi

sigara, alkol gibi sagliga zararlari olan ve bagimlilik yapici tuketim maddelerinin vergilendirilmesinde iki husus uzerinde durulur. birincisi, yetiskin tiryakiler tuketim aliskanliklarini kolay degistiremeyeceklerinden, bu gruptakilerin taleplerinin fiyat esnekligi dusuktur. bu da devlete bu urunlerin uzerine yuksek oranda vergi koyup yetiskinlerden rahat ve verimli vergi toplama imkani verir. ikincisi, sigaraya ve alkole baslama yaslarindaki genclerin taleplerinin fiyat esnekligi daha yuksektir. yani ayni orandaki fiyat artisi, genclerin talebini yetiskinlere oranla daha buyuk oranda dusurur. bu durum, devletin vergi toplamasini guclestirir; lakin eger genclerin talebi yeterince esnekse, vergiler yoluyla genclerin tuketim aliskanliklarini etkileyerek, gelecekte bu maddelerin toplumdaki tuketimini azaltmayi mumkun kilar. sigara ve alkol kullaniminin yayginlasmasi, kamu sagligi acisindan zararli kabul edildiginden, bu urunlerin yuksek oranda vergilendirilmesi bu acidan da savunulmaktadir.

bu bilgileri en temel duzeyde iktisat kitaplarinda bile bulabilirsiniz. lakin burada soyle bir sorun var. ders kitaplarina iktisadi gercekler olarak giren bulgularin cogu gibi, bunlar da basta abd olmak uzere gelismis ulkeler uzerine yapilan calismalardan kaynaklaniyor. dunya nufusunun cogunu olusturan daha fakir ulkelerdeki durum hakkinda ise yeterince dogrudan delil yok. bugun vox'da gordugum bir makale bu acigi kapatmak icin bir adim atmis. dort arastirmaci, gelismekte olan 20 ulkeden topladiklari verilerle, vergi konularak sigara fiyatlarinin arttirilmasinin genclerin sigara taleplerini nasil etkileyecegini arastirmislar. arastirmanin bulgulari, amerika uzerine yapilan calismalarin bulgulariyla ortusuyor. calisma, gelismekte olan ulkelerde, genclerin sigara talebinin esnek oldugunu, dolayisiyla vergilerin genclerin sigara tuketimini belirgin bir bicimde etkiledigini ortaya koymus. sigara uzerindeki vergilerin %10 oraninda arttirilmasinin, ele alinan 20 ulkede genclerin sigara talebini ortalama %18 azaltacagi tahmin edilmis. bunun %6'si sigaraya baslayan genclerin sayisindaki azalmadan, %12'si ise sigara icen genclerin ictikleri miktari azaltmasindan kaynaklanacakmis.

arastirmanin detaylarini ogrenmek isteyen okuyucularimiz, vox'da ozeti yer alan makalenin aslina nber'dan ulasabilirler:

kostova, deliana, hana ross, evan blecher, and sara markowitz (2010), “prices and cigarette demand: evidence from youth tobacco use in developing countries”, nber working papers 15781.

14 Şubat 2010 Pazar

Tanrı'nın İnsanlığa Karşı Tutumunda Duanın Etkisi

bir iktisatci arkadasim facebook'ta, "the effect of prayer on god's attitude toward mankind" diye bir makalenin linkini paylasmis. (goruyorsunuz, nelerle egleniyoruz.) nobel ekonomi odullu baba ekonometrici james heckman'in otuz sene kadar once yazip muhtemelen sonra unuttugu ve yillar sonra bir sekilde hatirlayip gecenlerde economic inquiry adli dergide yayinladigi bir makale bu. ciddi bir sey mi diye baktim. (siz de bakin, linki burada.) gordum ki hem ciddi, hem degil.

heckman, bu makalesinde, bir istatistik dergisinde yayinlanan bilimsel bir makalede anlatilan istatistiksel bir yontemi hicvediyor. diyor ki, bu "guclu yontem", insanlarin ne kadar dua ettikleri gibi gozlemlenebilen ve bir sekilde olculebilen bir seyin, gozlemleneyemen bir sey uzerindeki etkisini "bile" tahmin edebiliyor. nasil? ikisi arasindaki iliskiyi varsayarak. heckman da suna iman edin diye bir varsayimla analize baslayip sonunda az dua etmenin insanliga faydasi olmadigini, cok dua edince dualarin daha cok karsilik buldugunu "ortaya koymus".

demek ki neymis? ampirik metotlari kullanirken (aslinda ayni sey teoride de gecerli) onlarin matematiksel temelini, dayandiklari varsayimlari ve saireyi ogrenmeyi ihmal etmemeliymisiz. zira cok sofistike gorunen bir yontemin verdigi sonuclar, dogrudan derinlerde gizli bazi varsayimlardan kaynaklaniyor olabilirmis.

7 Şubat 2010 Pazar

Çinliler neden çok tasarruf yapıyor?

vox'da gozume carpti; yakin zamanda yapilan bir arastirma, cin'de tasarruf oranlarinin cok yuksek olmasinin bir sebebinin de, ulkedeki erkek/kadin nufus oraninin dengesizligi olduguna iliskin deliller ortaya koymus.

devletin ailelerin sahip olabilecegi cocuk sayisina sinirlama getirmesi ve erkek cocuk isteyen ailelerin kiz cocuklarini kurtajla aldirmalari yuzunden cin'de anormal bir kadin-erkek dengesizligi olusmakta. bugun ulkede her dogan 100 kiz cocuguna karsi, 122 erkek cocuk doguyor; ve bunun bazi sosyal sonuclari da muhakkak olacak. iste, bu calismayi yapan arastirmacilar da bu dengesizligin tasarruf oranlarini arttirdigini savunuyor.

bu iliskinin aciklamasi ise soyle: cin'de kadin/erkek dengesizligi bozuldukca, evlilik cagina gelen erkeklerin es bulmasi zorlasiyor. erkekler arasi rekabetin bir boyutu da maddi. dolayisiyla ogullarini evlendirmek isteyen aileler, onlar icin daha cok para biriktiriyorlar.

yapilan ekonometrik analizler, hanehalki duzeyinde erkek cocuk sahibi ailelerin diger ailelere gore, belirgin olarak daha cok tasarruf yaptigini ortaya koymus. dahasi ailenin yasadigi bolgede kadin/erkek dengesizligi arttikca, erkek cocuk sahiplerinin tasarruflarini arttirdiklari bulunmus.

vox'da ozeti verilen calismanin yer aldigi makalenin tamamina nber'dan ulasilabilir:

wei, shang-jin, and xiaobo zhang, 2009, the competitive saving motive: evidence from rising sex ratios and savings rates in china, nber working paper no. 15093.

3 Şubat 2010 Çarşamba

Verginin Toplumsal Maliyeti: Fahiş Maliyet ya da Dara Kaybı

en azindan temel duzeyde iktisat bilgisine sahip okurlarimiz, verginin toplumsal maliyetini bilirler. buna fahis maliyet (excess burden) ya da dara kaybi (deadweight loss) deniyor. ekonomiturk blogunda yeni yazarlardan caylak ekonomist, bunu anlatan guzel bir yazi yazmis. iktisadin en temel konularindan biri olmasina ragmen, bunu bilmeyen veya bilip de anlamayan cok var. ben bilgi sahibi insanlarin saglikli yorum yapabilecegine inandigimdan, boyle bilgilendirici yazilari cok onemsiyorum. o yuzden yaziya buradan link vermeyi uygun gordum:
http://ekonomiturk.blogspot.com/2010/02/vergilerin-gercek-maliyeti.html

bu yaziya tek bir sey ekleyecegim. ornekte sosyal fayda nedir, niye azalir gayet guzel aciklanmis. yalniz fahis maliyetin somut olarak neye karsilik geldigi vurgulanirsa, ilk kez ogrenen okurlarin aklina kevram daha iyi yatar diye dusunuyorum. ben onu soyle anlatacagim:

(yazidaki ornekten hareketle) 2 liralik vergi konmadan once, (en fazla) 40.50 liraya kadar otobus bileti almaya hazir bir alici ve (en dusuk) 39.50 liraya kadar bilet satmaya hazir bir satici dusunelim. vergiden sonra alicilarin odeyecegi fiyat 41 liraya ciktiginda, bu musteri mali satin almaktan vazgecer. eline vergiden sonra 39 lira gececeginden, bu satici da mali satmaktan vazgecer. dahasi alim-satim gerceklesmediginden, devlet bu insanlardan vergi de toplayamaz. herkes kaybeder. kayip, konan verginin gerceklesmesini engelledigi ticaretin yaratamadigi degerdir. burada kayip deger, 40.50-39.50=1 lira. bu sadece bir alim-satim. vergi yuzunden gerceklesmeyen tum alim-satimlarin degeri de ikinci grafikteki kucuk gri ucgene tekabul ediyor.

30 Ocak 2010 Cumartesi

Taşımacılık Sektörü ve Promosyonlar

ekonomiturk'te editor, havayollarinin bilet fiyatlarini degerledirdigi yazisinda, sektordeki promosyonlara psikoloji temelli bir aciklama getirmis. sirketlerin musteri davranislarini ciddiye alarak fiyatlandirma yapmalarinda dogruluk payi vardir. ama bence, gerek havayollu gerekse karayolu tasimaciligindaki promosyonlar, klasik iktisadi yaklasimla da aciklanabilir.

bu kis turkiye'ye gittigimde, ben de pegasus'la 10 liraya aslanlar gibi uctum. seyahat planim belli oldugu icin bileti yaklasik bir ay onceden internetten satin almistim. nasil oluyor da iki hamburger parasina ucabiliyoruz, ben de merak etmistim. ucakta biraz dusundum ve buna bir aciklama getirdim.

bindigim ucaktaki koltuklarin %30 kadari bostu. demek ki bu havayolu sirketi bazi seferlerinde %100'un altinda doluluk oraniyla yolcu tasiyor. oncelikle, sirket bir ucakta 10 bos koltuk kalacagini biliyor diyelim. bu koltuklari 1 liraya bile satsa, 1 lira 1 liradir. tabii sirket bu koltuklari son dakikada satmaz. oyle olsa yuksek fiyat odemeye razi yolcular da bilet almak icin, fiyatin ucuzlamasini beklemeye baslarlar. ama sirket doluluk oranini onceden tahmin edip belli sayidaki koltugu onceden satabilir.

sirketin dikkat edecegi bir sey de, ucmak icin 150 lira vermeye hazir yolcularin da boyle promosyonlardan yararlanip ucuza ucabilecegi. bu tip yolcularin fiyat ucuzladiginda olusacak talep icindeki payi yuksekse, cok ucuza cok sayida bilet satmak sirketi zarara ugratabilir. ornegin, sirketin 10 liradan bilet sattigi 10 kisiden biri 150 lira vermeye hazir bir tipse, sirket 9x10-140=-50 lirayla zarar etmis olur. (dikkat edin, burada firsat maliyetlerini hesaba katiyor ve iktisadi kar/zarardan bahsediyoruz. yoksa muhasebe kari 10x10=100 lira.) ote yandan, mesela 70 liradan 10 bilet satsa ve bunlari alanlarin 4'u 150 lira vermeye hazir tipler olsa, 6X70-4X80=100 lira kar eder. goruldugu gibi, ucakta cok sayida bos koltuk varsa, sirket biletlerin bir bolumunu ucuza satmaktan kar edebiliyor. sirket elindeki verileri degerlendirip belki bir pazar arastirmasi da yaparak, kendisi icin en karli fiyatlandirma stratejisini bulabilir.

burada onemli nokta, tasimacilik yapan sirketlerin kapasitelerinin kisa vadede sabit olmasi. o yuzden ozellikle talebin dustugu donemlerde boyle promosyonlara rastlamamiz dogal. peki sonuc verimli mi? evet, hem de super verimli. insanlar daha ucuza, cok ve rahat seyahat ediyorlar; ustelik firmalar da bundan karli cikiyor. verimsiz olan, seyahat etmek isteyen onca insan varken o ucaklarin ve otobuslerin bos koltuklarla sefer yapmalari.

26 Ocak 2010 Salı

Hayek Keynes'e Karşı

videoyu mankiw'in sitesinde gorunce kayitsiz kalamadim. keynes ve hayek rap muzik formatinda atisiyorlar:



internette arastirinca, videonun kaynagi olarak econstories.tv diye bir internet sitesi karsima cikti. siteyi ve sitedeki bu videoyu, ekonomiye merakli bir yonetmen, george mason universitesinden bir iktisat profesoruyle birlikte hazirlamis. (bilen bilir, bu universite avusturya iktisadinin guclu oldugu okullardandir.)

simdilik sitede videoyla birlikte, bu parcanin sozleri, kaynakca vb. seyler var. siteyi hazirlayanlar, eglendirerek ogretmeye ileride baska videolarla devam edeceklerini belirtmisler. arada bir yoklayip yeni bir sey var mi diye bakmaya deger.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Twitter Hesabı

bir okuyucumuzdan kisa bir sure once gelen talep uzerine, twitter'da blogla baglantili eksi_iktisat adli bir hesap olusturdum. burada simdilik yeni blog yazilarinin basliklari ve bunlara baglantilar olacak.