Para ikamesi, yurtiçindeki işlemlerde ulusal paranın yerini uluslararası bir para biriminin almasıdır. İkamede en çok kullanılan para birimi dolar olduğundan olsa gerek, buna dolarizasyon da denir. Ancak duruma göre ikame aracı olarak euro, yen veya pound gibi diğer başlıca para birimleri de kullanılabilir. Ulusal paranın hızlı değer kaybettiği ve enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde para ikamesi yaygındır. Paranın üç işlevi arasından, değer saklama aracı olma (store of value) işlevi bundan ilk olarak etkilenir ve tasarruflarını koruma derdinde olan insanlar birikimlerini yabancı para cinsi varlıklarda değerlendirir. Sonraki aşamalarda ödeme aracı (medium of exchange) ve hesap birimi (unit of account) işlevleri de yabancı paralara geçebilir.
Bizde 1980'li yıllara kadar döviz işlemleri serbest değildi. Sonrasında 1989'dan itibaren yabancı paraları alıp satmak, bunlarla banka mevduatı açmak veya kredi kullanmak tamamen serbest hale geldi. Sonrasında enflasyonun çok yüksek olduğu 1990'li yıllarda yabancı para kullanımı yaygınlaştı. O zamanlar bankalar dolara ve marka en yüksek faiz sloganlarıyla mevduat toplardı. Çeşitli mal fiyatlarının, konut kiralarının, beyaz yakalı maaşlarının da yabancı parayla belirlenmesi yaygındı. Sonrasında 2000'li yıllarda enflasyon düşünce bunlar azaldı. Hatta tersine, dövizle tasarruf etme yerine, daha sonra başka sorunlara yol açacak olan yurtdışından borçlanma ve döviz cinsi kredi kullanımı arttı. Son senelerde ise Türk lirasındaki değer kaybı, artan enflasyon ve bastırılan Türk lirası faizleriyle beraber tasarruf sahipleri tekrar liradan kaçmaya başladı.
Aşağıdaki grafik merkez bankasının haftalık verilerine göre, bankalardaki yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payını gösteriyor. 2013 yılında yüzde 30 olan ve sonrasında istikrarlı olarak artan bu oran, geçen yıldan bu yana yüzde 50-55 arasına yerleşmiş durumda. Makroekonomik koşullardaki istikrarsızlık sürerse oranın daha da yükselmesi şaşırtıcı olmaz.
Bizde 1980'li yıllara kadar döviz işlemleri serbest değildi. Sonrasında 1989'dan itibaren yabancı paraları alıp satmak, bunlarla banka mevduatı açmak veya kredi kullanmak tamamen serbest hale geldi. Sonrasında enflasyonun çok yüksek olduğu 1990'li yıllarda yabancı para kullanımı yaygınlaştı. O zamanlar bankalar dolara ve marka en yüksek faiz sloganlarıyla mevduat toplardı. Çeşitli mal fiyatlarının, konut kiralarının, beyaz yakalı maaşlarının da yabancı parayla belirlenmesi yaygındı. Sonrasında 2000'li yıllarda enflasyon düşünce bunlar azaldı. Hatta tersine, dövizle tasarruf etme yerine, daha sonra başka sorunlara yol açacak olan yurtdışından borçlanma ve döviz cinsi kredi kullanımı arttı. Son senelerde ise Türk lirasındaki değer kaybı, artan enflasyon ve bastırılan Türk lirası faizleriyle beraber tasarruf sahipleri tekrar liradan kaçmaya başladı.
Aşağıdaki grafik merkez bankasının haftalık verilerine göre, bankalardaki yabancı para mevduatın toplam mevduat içindeki payını gösteriyor. 2013 yılında yüzde 30 olan ve sonrasında istikrarlı olarak artan bu oran, geçen yıldan bu yana yüzde 50-55 arasına yerleşmiş durumda. Makroekonomik koşullardaki istikrarsızlık sürerse oranın daha da yükselmesi şaşırtıcı olmaz.
Dolarizasyonun ne zararı var? Para politikası açısından, para birimleri arasındaki geçişkenlik döviz kuru ve para tabanında dalgalanmaya yol açtığından istikrar politikalarının etkinliği azalır. Örneğin, talep düşüşünden kaynaklı bir yavaşlamayı tersine çevirmek için uygulanan parasal genişleme, yabancı para kullanımının yaygın olduğu bir ekonomide döviz talebinde hızlı bir artışa ve kur etkisiyle enflasyonda yükselişe yol açar. Bu da uygulanabilecek parasal genişlemeyi sınırlar. Bu yüzdendir ki, parasını sadece kendi vatandaşının değil bütün dünyanın tuttuğu ABD yüksek enflasyon korkusu olmadan muazzam parasal genişleme adımları atabilirken, bizde parasal genişleme döviz kuru ve enflasyonda ciddi yükselişe sebep olur.
Dolarizasyon varsa, ilk akla gelen doğrudan buna yönelik tedbir almak olur. Nitekim son yıllarda ülkemizde döviz talebini engelleme amacıyla birçok önlem alındı. Örneğin, döviz alımlarına işlem vergisi getirildi; bankacılık düzenlemeleri yoluyla yabancı para mevduat faizlerinin düşmesi sağlandı; Türk lirası mevduatı cazip kılmak için buradan edinilen faiz gelirleri üzerindeki vergiler düşürüldü... Bunlar hemen aklıma gelenler. Çok ihtiyaç duyulursa döviz işlemlerine kısıtlamalar getirilerek dolarizasyon cebren durdurulmaya da çalışılabilir. Lakin böyle tedbirler altta yatan sebepleri ortadan kaldırmadığından ya çok etkili olamaz ya da istenmeyen sonuçlar doğurur. Örneğin, devlet döviz almayı yasaklasa insanlar fiziki altın satın alıp saklamaya yönelebilir (ki günümüzde zaten güçlü bir altın talebi de var). Tasarrufların yastık altına veya yurtdışına kaçmasını tetikleyecek tedbirler sorunları daha da büyütebilir.
Dolarizasyonun altında kronik makroekonomik istikrarsızlık, ekonomi politikalarındaki zafiyet ve bunların yol açtığı güven kaybı yatar. Zira düşük faizine ve caydırıcı düzenlemelere rağmen tasarruf için illa yabancı parayı tercih etmek, (niyet o değildir belki ama) ülke ekonomisinin kötüye gideceğine ve ulusal paranın yüksek oranda değer kaybedeceğine bahse girmektir. Kimisi böyle bir risk gördüğünden alım gücünü korumak üzere dövize döner (finans terminolojisiyle "hedging" yapar); kimisi ise riskin ötesinde, böyle olacağına inandığından, gelecekte yüksekten satmak üzere döviz alır (yani "spekülasyon" yapar). İki turlu de güven kayboldukça para ikamesi hızlanır. Dolayısıyla, dolarizasyon ulusal ekonomiye dair güven kaybının bir göstergesidir. Güven kaybını yaratan sorunlar çözüldüğü zaman o da ortadan kalkacaktır.
Dolarizasyon varsa, ilk akla gelen doğrudan buna yönelik tedbir almak olur. Nitekim son yıllarda ülkemizde döviz talebini engelleme amacıyla birçok önlem alındı. Örneğin, döviz alımlarına işlem vergisi getirildi; bankacılık düzenlemeleri yoluyla yabancı para mevduat faizlerinin düşmesi sağlandı; Türk lirası mevduatı cazip kılmak için buradan edinilen faiz gelirleri üzerindeki vergiler düşürüldü... Bunlar hemen aklıma gelenler. Çok ihtiyaç duyulursa döviz işlemlerine kısıtlamalar getirilerek dolarizasyon cebren durdurulmaya da çalışılabilir. Lakin böyle tedbirler altta yatan sebepleri ortadan kaldırmadığından ya çok etkili olamaz ya da istenmeyen sonuçlar doğurur. Örneğin, devlet döviz almayı yasaklasa insanlar fiziki altın satın alıp saklamaya yönelebilir (ki günümüzde zaten güçlü bir altın talebi de var). Tasarrufların yastık altına veya yurtdışına kaçmasını tetikleyecek tedbirler sorunları daha da büyütebilir.
Dolarizasyonun altında kronik makroekonomik istikrarsızlık, ekonomi politikalarındaki zafiyet ve bunların yol açtığı güven kaybı yatar. Zira düşük faizine ve caydırıcı düzenlemelere rağmen tasarruf için illa yabancı parayı tercih etmek, (niyet o değildir belki ama) ülke ekonomisinin kötüye gideceğine ve ulusal paranın yüksek oranda değer kaybedeceğine bahse girmektir. Kimisi böyle bir risk gördüğünden alım gücünü korumak üzere dövize döner (finans terminolojisiyle "hedging" yapar); kimisi ise riskin ötesinde, böyle olacağına inandığından, gelecekte yüksekten satmak üzere döviz alır (yani "spekülasyon" yapar). İki turlu de güven kayboldukça para ikamesi hızlanır. Dolayısıyla, dolarizasyon ulusal ekonomiye dair güven kaybının bir göstergesidir. Güven kaybını yaratan sorunlar çözüldüğü zaman o da ortadan kalkacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder