13 Eylül 2020 Pazar

Ekolojik iktisat ve büyümenin sınırları

İktisadi büyüme ve kalkınmayı pek sorgulamayız. Üretimin, yatırımın, istihdamın artması, tüketimin çoğalması ve çeşitlenmesi, toplumdaki genel hayat kalitesinin yükselmesi neden kötü olsun ki? Tersine, büyüme hızının olabildiğince yükselmesini arzu ederiz. Niceliksel zenginleşmeyle beraber niteliksel iyileşme de isteriz ki, bunu kalkınma diye büyümeden ayırırız. Kalkınmanın "sürdürülebilir" olmasını, yani geleceğimizden ve sonraki kuşakların refahından çalmaması gerektiğini de kabul ederiz. Bunun için, doğayı koruyacak, çalışanların haklarını gözetecek, sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri azaltacak önlemler alınmasına ve büyümeden fedakarlık edilmesine razıyızdır. Ama acaba bunlar yeterli mi? Sürekli ve sürdürülebilir büyüme mümkün mü? Yoksa büyümenin sonu var mı?

Ekolojik iktisat, bu soruları insan-doğa ilişkisi bağlamında araştıran, doğa bilimleri ve sosyal bilimlerin kesişimindeki bir alandır. Ekolojik iktisatta, ekonominin ekosistemin bir parçası olduğu dikkate alınır ve ikisi arasındaki etkileşimler incelenir. Doğal ekosistem, insan yapısı iktisadi sistem için gerekli kaynakları sağlar. İnsan dahil, üretime katılan tüm faktörler nihayetinde ekosisteme bağımlıdır. İnsan nüfusunun geçiminin sağlanması, sermaye mallarının ve enerjinin üretilmesi, toprağın ve madenlerin kullanılması gibi her türlü faaliyet doğrudan ya da dolaylı olarak doğal kaynaklara dayanır. İktisadi faaliyetin sonucunda, mal ve hizmetlerle beraber atık maddeler de üretilir. Atıklar doğaya döner ve belli hızlarla emilir. İktisadi sisteminin kendini sürdürebilmesi, kaynak kullanımı ve yenilenme hızına, alternatif kaynakların birbirini ikame edebilmesine, atıkların birikme ve emilme hızına ve tüm bunların insan refahını nasıl etkilediğine bağlıdır.  

Sürdürülebilirlik meselesini, kaynak ve atık problemi olarak ikiye ayırabiliriz. Kaynak tarafında; fosil yakıtlar gibi kimi doğal varlıklar sabit stoktadır, kullandıklarımızın yerine yenisi gelmez; güneş, yağmur, rüzgâr gibi doğal varlıklar ise yenilenebilir. Yenilenemeyen kaynaklar başlangıçta bolken artan bir hızla kullanılabilir; fakat tükenmeye yaklaştıkça, kullanım miktarının giderek azalması gerekir. Yenilenebilir kaynaklarda ise stok pratikte sınırsız olsa da birim zamandaki kullanım kapasitesi sabittir. Örneğin, bir akarsuyun üzerindeki santralleri arttırarak sürekli daha fazla elektrik üretemezsiniz. Dolayısıyla, yenilenebilir olan veya olmayan hiçbir doğal varlık sonsuza kadar artan miktarlarda kullanılamaz. Ayrıca, ekosistem sınırlı olduğundan, yeni keşifler yaparak da kaynak kullanımı sürekli artırılamaz. Verimlilik yoluyla üretimi bir yere kadar artırmak mümkündür, fakat verimlilik sağlayan teknolojik gelişme de nihayetinde ekosisteme bağımlıdır. Bunlardan hareket eden ekolojistler, fizikteki termodinamiğin temel kanunlarına dayanan argümanlarla, sınırsız bir iktisadi büyümenin mümkün olmadığını savunmuşlardır.

Atık problemi, büyümenin fiziksel sınırlarından ayrı olarak, nereye kadar arzu edilebilir olduğuyla da ilişkilidir. Üretim süreçlerinde ortaya çıkan ve doğada yok olmayıp biriken atıklar, insan refahını etkiler. Buradaki en güncel ve önemli mesele, karbon salınımından kaynaklanan ve felaket boyutlarında sonuçlar doğurabilecek olan küresel ısınmadır. Kimyasal, biyolojik ve nükleer atıklar, daha sınırlı çevrelerde olmakla birlikte, yine insan sağlığını tehdit eder. Plastik gibi, doğada yok olması zor evsel atıklar da biriktikçe hayat kalitemizi azaltır. Zararlı atık üreten kaynak ve teknolojilerden, yenilenebilir kaynaklara ve temiz teknolojilere geçilmesi atık sorununu hafifletecektir. Fakat milyarlarca insandan oluşan bir dünyada sürekli artan tüketim talebinin daha temiz üretim teknikleriyle karşılanması ve atık seviyesinin makul seviyelerde tutulmasının mümkün olmadığı savunulmuştur. Büyümeyle beraber yaratılan ekolojik maliyetlerin bir noktadan sonra tüketimin getirdiği marjinal faydayı aşacağı, dolayısıyla daha fazla büyümenin insan refahını azaltacağı ileri sürülmüştür. Hatta aşırıya gidildiğinde, küresel ısınma tehdidinde olduğu gibi, ekolojik sorunların hızla felaket boyutlarına ulaşabileceği de belirtilmiştir.

Bu sonuçları nasıl değerlendirebiliriz? Kaynaklar tarafında, sınırsız iktisadi büyümenin mümkün olmaması benim için şaşırtıcı değil. İnsanlık tarihine bakınca gerek nüfus gerekse de ortalama yaşam standardı bakımından sürekli büyüme görmeyiz. Tarih öncesi dönemlerdeki tarım devrimi ve yakın çağdaki sanayi devrimi hızlı büyümenin yaşandığı dönemlerdir. İlki insan topluluklarının tarımsal üretime ve ticarete başlamasına, karmaşık toplumsal ve iktisadi yapılar oluşturup nüfusunu artırmasına imkân sağlamıştır. İkincisi de sermaye birikimi ve verimlilik artışıyla beraber hızlı bir zenginleşmeye ve nüfus patlamasına yol açmıştır. Bu dönemlerin ve veba salgını gibi olaylardan kaynaklanan dalgalanmaların haricinde, tarih boyunca ekonomiler oldukça durağan olmuştur. Sanayi devrimi ve sonrasında dahi, Thomas Malthus ve John Stuart Mill gibi büyük klasik iktisatçılar kaynak kısıtına dikkat çeken benzer tezlerle iktisadi büyümenin duracağını tahmin etmişlerdir. Ancak aradan geçen yüzlerce senede öngörüleri gerçekleşmemiştir. Âtıl durumdaki (tarım arazileri, madenler gibi) doğal varlıklar kullanıma girdikçe, (petrol, doğalgaz gibi) yeni keşifler ve (nükleer enerji, güneş enerjisi gibi) teknolojik icatlar yapıldıkça, mevcut kaynaklar daha verimli kullanıldıkça iktisadi büyüme sürmüştür. Bu elbette, söz konusu tezlerin yanlış olduğu ve dünya ekonomisinin sonsuza dek büyüyeceği anlamına gelmez. Ancak kaynak kısıtlarının yakın gelecekte büyümeyi durdurması şüphe götürür.

Atıklar tarafında, fazla büyümenin ekolojik maliyetleri sebebiyle faydadan çok zarar getirebileceği dikkate değer bir görüş. Bunun karşısında, ana akım iktisatta bir çevresel Kuznets eğrisi hipotezi vardır. Ülkelerin kalkınmanın ilk aşamalarında çevresel sorunları ikinci plana attığı, fakat zenginleştikçe bunları daha çok önemsediği gözlenmiştir. Bundan hareketle, en az ve en çok gelişmiş ülkelerde çevre kirliliğinin düşük, orta gelirli ülkelerde yüksek olduğunu gösteren bir çan eğrisi olması beklenir. O ya da bu, makroekonomik büyümeyle çevre kirliliği arasında ampirik bir ilişki olabilir. Fakat bunun çözüm üretmede ne kadar faydalı olduğu konusunda şüpheliyim. Örneğin, ekonomiler büyüdükçe karbon salınımı düzenli olarak artsa dahi, karbon salınımını doğrudan hedef almayan bir politikanın, büyüme ne olursa olsun çevre sorununa derman olmayacağı açıktır. Çevresel problemler mikroekonomiktir, çözümler de öyle olmalıdır. Bu tür meseleler iktisat teorisinde dışsallık ve kamu malları bağlamında çalışılmaktadır. İktisat içinde nispeten genç bir alan olan mekanizma dizaynı teorisi, ödül ve ceza sistemleri geliştirerek piyasa ekonomisiyle uyumlu çevresel düzenlemelerin oluşturulmasına katkı yapmaktadır.

Ekolojik sorunlara nasıl yaklaşıldığı, hangi ön kabullere dayanarak ne sonuçlara varıldığı ve hangi politika önerilerinin getirildiği ideolojik kimliklerle yakından ilişkilidir. Büyümeyi ilerlemeyle özdeşleştiren birini, insanların aza kanaat ettiği ve sayıca çoğalmadığı bir dünyanın daha iyi olabileceğine ikna edemezsiniz. Piyasa ekonomisine kökten karşı birine, karbon salınımı sınırlanacak diye karbon piyasası kurmayı kabul ettiremezsiniz. Dünyada daha çok otoyol görmek isteyen kişiyle, daha çok orman görmek isteyen kişinin görüşleri de aynı olmaz. O yüzden, ekolojik sorunlar konusunda gerek bilimsel alanda gerekse de kamuoyunda çok farklı duruşlar vardır. Ayrıca bilim insanlarının uzlaşma sağladığı konularda dahi, hangi kamu politikalarının uygulanacağı politikacıların, bürokratların ve onları yönlendiren kamuoyunun elindedir. Karmaşık siyasi hesaplar, özel ekonomik çıkarlar ve uluslararası pazarlıklar adım atılmasını güçleştirmekte ve ekolojik sorunların büyümesine sebep olmaktadır.

Ekolojik iktisat, büyüme ve sürdürülebilirlik konularında kapsamlı kaynak arayanlar, bu yazıyı yazarken faydalandığım şu esere bakabilir:
Handbook on Growth and Sustainability (2017), edited by Peter A. Victor and Brett Dolter, ISBN:9781783473557, https://doi.org/10.4337/9781783473564.


Hiç yorum yok: