4 Aralık 2016 Pazar

Uluslararası ekonominin politik üçlemi

Üçlem (trilemma) kavramını daha önce sermaye hareketleri serbestisi, döviz kuru kontrolü ve bağımsız para politikası ilişkisi bağlamında ele almıştık (şurada ve şurada). Bundan esinlenerek üretilen, yine uluslararası iktisat alanında, bir de politik üçlem var. Kavramın mucidi, kalkınma iktisadı alanındaki çalışmalarıyla tanınan (bizim kamuoyunun Balyoz davasında emekli general Çetin Doğan'ın damadı olarak bildiği) Dani Rodrik. Kendisi demokrasi, ulus devlet ve küreselleşme ile ilgili görüşlerini, (mesela şu makalede ve başka yerlerde) dünya ekonomisinin siyasi üçlemi dediği aşağıdaki şemayla özetliyor. Rodrik'e göre, şemada köşelere yerleştirilen üç makbul alternatiften en çok iki tanesine erişilebilir; yani birinden mutlaka feragat etmek gerekir.
İkinci dünya savaşı sonrasında, Bretton Woods Konferansıyla uluslararası ekonomik sistem yeniden inşa edilirken feragat edilen ekonomik küreselleşmeymiş. Sermaye akımlarının kısıtlandığı, dış ticaret serbestleştirilirken belli alanların dışarıda tutulduğu o dönemde, ulus devletler ihtiyaçları doğrultusunda politika uygulamak üzere daha geniş bir alana sahipmiş. Mesela, o zamanlar bizim gibi birçok ülke gümrük duvarlarıyla korunan ithal ikameci sanayileşme politikaları uygulardı; Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler, bambaşka bir ekonomik sistemle ihracata yönelik bir kalkınma stratejisi izlerdi; Batı Avrupa'da ise refah devletleri ortaya çıktı. Rodrik bu dünya düzenine Bretton Woods uzlaşısı diyor. (Elbette küreselleşme feda edilirken, birçok ülkede demokrasi de yoktu ya, ayrı mesele.)

80'lerden itibaren ticari ve finansal serbestleşmenin nimetlerinden faydalanmak isteyenler bunu kovalamışlar. Bunun yolu ülkelerin kurumsal yapılarının ortak bir düzene uyum sağlamasıymış. Ticaretten finansa, vergi kanunlarından merkez bankacılığına, mülkiyet haklarından çevre standartlarına, sendikal haklardan özelleştirmelere kadar birçok şeyi bu doğrultuda düzenlemeye çalışmışlar. Rodrik, birçoğu toplumsal muhalefete rağmen yapılan bu reformların sonucunda ortaya çıkan düzene, ünlü liberal yazar Thomas Friedman'dan ödünç aldığı tabirle, altın deli gömleği diyor. Ekonomik getirileri itibariyle altın, ama alternatif politikalara yer bırakmayacak kadar kısıtlayıcı olması itibariyle deli gömleği.

Bir de ütopya var: küresel demokratik federasyon. Ulus devletlerin çok zayıfladığı, piyasa ekonomisini var eden kurumların ulusların ortak katılımıyla oluşturulduğu ve yönetildiği bir düzen. Bunun gerçekleşmiş küçük modelini, irili ufaklı 50 devletin tarihsel bir süreçte ekonomik ve siyasi birlik oluşturduğu ABD'de görüyoruz. Avrupa Birliği de o yolda ilerlemeye çalışıyor ama nereye ulaşacakları bilinmez. Küresel düzeyde ise, böyle bir düzene ulaşmak Rodrik'e göre uzun süre hayal olacak.

Ben tarihsel dönemlere göre anlattım ama Rodrik bunun ötesinde bir genelleme yapıyor aslında. Söz konusu üç hedef küresel ekonomik sistemde asla ve kat'a birlikte gerçekleşemez diyor. Bu, ulus devletler var oldukça, demokratik siyaset her ülkede oranın tarihine, değerlerine, normlarına, toplumsal yapısına göre ekonomiyi şekillendirecek; o da ülkeler arasında iktisadi bütünleşmeyi sınırlayacak demek. Demokrasiden taviz vermeyi ise makbul bulmadığından, Rodrik tercihini Bretton Woods düzenine dönmekten yana yapıyor.

Şahsen, ekonomik bütünleşmeye ket vuran farklılıklar zamanla değişemez mi bilmiyorum. Geniş toplumsal destek sağlayarak dünyayla olabildiğince bütünleşmenin yollarını aramak bence en ideali olur. Pratikte ise, bugün hangi iki hedefi tuttursak kar sanki.

Hiç yorum yok: