Nobel ödüllü davranışsal iktisatçı Daniel Kahneman, kariyerinin özeti olan Yavaş ve Hızlı Düşünme (Thinking, Fast and Slow) adlı kitabında, insanların nadir olayların riskini genellikle doğru değerlendiremediğini söyler. Kimi durumlarda bunlara gereğinden fazla önem atfederiz, kimi zaman da bunları tamamen göz ardı ederiz. Örneklerini gündelik hayatta çokça görüyoruz.
Deprem konusu tehdidin göz ardı edildiği durumlardan biri. 1999'daki Marmara depreminden beri, bilimadamları İstanbul yakınlarında yıkıcı bir deprem olacağını söylüyor. Aslında Türkiye'nin neredeyse tamamı her an deprem riski altında ama çoğumuz bu riski unutmuştuk. Elazığ depreminden sonra hatırladık. Bir süre depremsiz geçerse, tehdidi yine unutacağız.
Dünyadaki Korona virüsü salgınında ise tam tersi yaşanıyor. Virüsün kendinden önce korkusu dünyayı sardı. Uzmanlar sıradan grip salgılarının her sene risk altındaki kişilerde çok daha fazla ölüme sebep olduğunu söylüyor. Lakin alınan sıkı önlemlere rağmen, sadece haberlerde gördüğümüz bu hastalıktan, daima yanıbaşımızda olan grip ve diğer marazlardan çok daha fazla korkuyoruz.
İnsanları aşırı etkileyen belki de en belirgin örnek ise terör olaylarıdır. Bugüne kadar kitleleri yok edecek güce erişen bir terör örgütü görmedik. Buna karşın, küçük bir insan grubunu hedef alan saldırılar, büyük kitleleri dehşete düşürebiliyor. Kahneman, bunun ölüm ve yıkım görüntülerinin zihnimizde çok çarpıcı şekilde yer etmesinden kaynaklandığını söyler. Medyadaki haber ve görüntüler ile insanların konu hakkındaki konuşmaları bu etkiyi perçinler. Böyle durumlarda, beynimizin yavaş düşünen rasyonel tarafı gerçek riskin çok küçük olduğunu bilir. Fakat beynimizin hızlı karar veren tepkisel yanı tehdidi çok daha büyük görmemize sebep olur.
Kısacası, insan doğası nadir yaşanan olaylarda, riskleri doğru değerlendirmek ve rasyonel hareket etmek konusunda başarılı değil. Bu yüzden, devletlerin ve uluslararası kurumların böyle durumlar için rasyonel politikalar geliştirmesi önem taşıyor. Deprem konusunda, bireyler olarak biz unutabiliriz, ama devletin ihmalkar olma lüksü yok. Salgın hastalıklarda, bilim insanları sürekli çalışıyor ve uluslararası işbirliği içinde devletler önlem alıyor. Bunun ötesinde, kamuoyunu doğru bilgilendirip asılsız dedikoduları engellemek ve insanların sağduyulu olmasını ummaktan başka yapılacak bir şey yok. Terör olaylarında ise, ülkemizde sıklıkla yayın yasakları getiriliyor. Bunların gereksiz paniği önleme ve terörün amacına ulaşmasını engellemede faydası olabilir. Ancak yasakların maksadını aşmaması ve ihmal şüphesi olan olayları örtmekte kullanılmaması da lazım.
Deprem konusu tehdidin göz ardı edildiği durumlardan biri. 1999'daki Marmara depreminden beri, bilimadamları İstanbul yakınlarında yıkıcı bir deprem olacağını söylüyor. Aslında Türkiye'nin neredeyse tamamı her an deprem riski altında ama çoğumuz bu riski unutmuştuk. Elazığ depreminden sonra hatırladık. Bir süre depremsiz geçerse, tehdidi yine unutacağız.
Dünyadaki Korona virüsü salgınında ise tam tersi yaşanıyor. Virüsün kendinden önce korkusu dünyayı sardı. Uzmanlar sıradan grip salgılarının her sene risk altındaki kişilerde çok daha fazla ölüme sebep olduğunu söylüyor. Lakin alınan sıkı önlemlere rağmen, sadece haberlerde gördüğümüz bu hastalıktan, daima yanıbaşımızda olan grip ve diğer marazlardan çok daha fazla korkuyoruz.
İnsanları aşırı etkileyen belki de en belirgin örnek ise terör olaylarıdır. Bugüne kadar kitleleri yok edecek güce erişen bir terör örgütü görmedik. Buna karşın, küçük bir insan grubunu hedef alan saldırılar, büyük kitleleri dehşete düşürebiliyor. Kahneman, bunun ölüm ve yıkım görüntülerinin zihnimizde çok çarpıcı şekilde yer etmesinden kaynaklandığını söyler. Medyadaki haber ve görüntüler ile insanların konu hakkındaki konuşmaları bu etkiyi perçinler. Böyle durumlarda, beynimizin yavaş düşünen rasyonel tarafı gerçek riskin çok küçük olduğunu bilir. Fakat beynimizin hızlı karar veren tepkisel yanı tehdidi çok daha büyük görmemize sebep olur.
Kısacası, insan doğası nadir yaşanan olaylarda, riskleri doğru değerlendirmek ve rasyonel hareket etmek konusunda başarılı değil. Bu yüzden, devletlerin ve uluslararası kurumların böyle durumlar için rasyonel politikalar geliştirmesi önem taşıyor. Deprem konusunda, bireyler olarak biz unutabiliriz, ama devletin ihmalkar olma lüksü yok. Salgın hastalıklarda, bilim insanları sürekli çalışıyor ve uluslararası işbirliği içinde devletler önlem alıyor. Bunun ötesinde, kamuoyunu doğru bilgilendirip asılsız dedikoduları engellemek ve insanların sağduyulu olmasını ummaktan başka yapılacak bir şey yok. Terör olaylarında ise, ülkemizde sıklıkla yayın yasakları getiriliyor. Bunların gereksiz paniği önleme ve terörün amacına ulaşmasını engellemede faydası olabilir. Ancak yasakların maksadını aşmaması ve ihmal şüphesi olan olayları örtmekte kullanılmaması da lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder