Son yıllarda finansal okuryazarlık tabiri dilimize yerleşti ve bu konuda duyarlılık oluşmaya başladı. Ancak toplumsal meselelerde sağlıklı yorum yapabilmek için gerekli olan ekonomik okuryazarlık ihmal ediliyor. Biz etmeyelim. Bu yazıda temel işgücü göstergelerini yorumlarken bilinmesi gereken bazı hususlara değineceğim. Sonra da pandemi döneminde yaşanan gelişmeleri buna göre yorumlayacağım.
Öncelikle, gündelik dildeki işsiz tabiriyle, iktisattaki işsiz kavramı aynı şey değil. İktisatta çalışma çağında olup işi olmayan, aktif olarak iş arayan ve bulduğunda çalışabilecek durumda olanlara işsiz denir. TÜİK'in uluslararası standartlara göre belirlediği net tanım şöyle: "Referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan kişilerden iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm kişiler işsiz nüfusa dahildir." (Bkz.)
Ne demek bu? Çalışmaya engel (hastalık, sakatlık gibi) bir durumu olan, (ev hanımlığı, emeklilik, aylaklık gibi bir sebepten) çalışmamayı tercih eden ya da çalışmak istediği halde (ümidini kaybettiği ya da çok ihtiyacı olmadığı için vs.) aramayı bırakanlar işsiz sayılmaz. Ya ne sayılır? "İşgücünün dışında" olarak sınıflandırılır. (Hastanede, hapishanede, askerde vs. olanlar ve 15 yaşının altındaki çocuklar ise çalışabilir nüfusun da dışında kabul edilir.)
İş sahibi olup olmamak da çetrefillidir. Mesela pandemi sebebiyle evde oturan ve bu yüzden gelirinin bir kısmını ya da tamamını kaybeden birini gündelik hayatta işsiz diye görebiliriz. Fakat istatistiklere böyle yansımaz. Çünkü bilfiil işbaşında olmayanlar da belli şartları sağlıyorlarsa istihdamda kabul edilir. TÜİK şöyle diyor: "Ücretli ve maaşlı çalışan ve çeşitli nedenlerle referans döneminde işlerinin başında bulunmayan fertler; ancak 3 aydan kısa süre içinde işlerinin başına geri döneceklerse veya işten uzak kaldıkları süre zarfında maaş veya ücretlerinin en az %50 ve daha fazlasını almaya devam ediyorlarsa istihdamda kabul edilmektedir..." (Bkz.)
Türkiye'de pandemi döneminde işverenlerin çalışanlarını normal şartlarda işten çıkarmaları yasaklandı. Fakat işverenin çalışanına işbaşı yaptırıp ücretini eksiksiz vermek gibi bir yükümlülüğü yok. Devlet bunu telafi etmek için, koşulları yerine getirenlere "kısa çalışma ödeneği" sağlamaya başladı. Pandemi sebebiyle çalışma süresi azaltılan veya faaliyeti durdurulan işletmelerde çalışanlara, ortalama brüt kazancının %60'ı kadar (aylık brüt asgari ücretin %150’sini geçmeyecek şekilde) ödeme yapıldı. (Bkz.) Aslen devlet tarafından yapılan bu ödemenin ücret gibi değerlendirildiğinden emin değilim. Ancak işten çıkarma yasağının istihdam verilerine büyük etkisinin olduğu açık.
Özetle, istihdam edilenler = işbaşında olanlar + işbaşında olmayan ama şartları sağlayanlar diyebiliriz.
Ayrıca, işgücünde olanlar = istihdam edilenler + işsizler olarak tanımlanır.
Ardından, işsizlik oranı = işsiz sayısı / işgücünde olanlar diye tanımlanır.
Aşağıdaki grafikte, Eurostat verilerine göre Türkiye'yle beraber bir grup ülkenin 15-64 yaş grubu için pandemi sonrasındaki istihdam değişimleri görülüyor. Türkiye özelinde, 2019 sonundaki istihdam edilen kişi sayısını 100 alırsak, 2020 yılının 2. çeyreği sonunda istihdam 93.7'ye düşmüş, 3. çeyrekte 96.5'e toparlanmış. İşten çıkarma yasağına rağmen istihdamın bu kadar düşmesi, kayıtdışı ekonominin büyüklüğünden ileri geliyor. Ayrıca GSYH büyümesinin yıllık bazda pozitife döndüğü ve %6.7 gibi yüksek bir değer aldığı bir dönemde, istihdam kaybının tam olarak telafi edilmemiş olması dikkat çekici. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ise, Avrupa ülkelerindeki istihdam düşüşünün ve toparlanmanın bizden daha küçük, Amerika'da ise çok daha büyük olduğunu görüyoruz.
Ülkeler arasındaki farklılık, ekonomilerin pandemiden çok farklı etkilenmesinden kaynaklanmıyor. Fark ülkelerin işgücü piyasasındaki yapısal özellikleri ve politika tercihlerinden ileri geliyor. Avrupa'da bizde olduğu gibi istihdamı korumaya yönelik düzenlemeler yapıldı, fakat kayıtdışı ekonomileri küçük ve devlet destekleri güçlü olduğundan istihdam düşüşü bizden az oldu. Amerika'da ise yaklaşım, işi korumaktan ziyade işsizlere destek olmak (işsizlik maaşını ve gelir desteklerini artırmak) şeklinde olduğundan çok sert bir dalgalanma yaşandı. Bu açıdan, ABD'deki istihdam verilerinin pandeminin yol açtığı ekonomik çalkantıyı daha iyi yansıttığını söyleyebiliriz. Diğer ülkelerde pandeminin etkisi tedbirler gevşetildiğinde ortaya çıkacak.
Öncelikle, gündelik dildeki işsiz tabiriyle, iktisattaki işsiz kavramı aynı şey değil. İktisatta çalışma çağında olup işi olmayan, aktif olarak iş arayan ve bulduğunda çalışabilecek durumda olanlara işsiz denir. TÜİK'in uluslararası standartlara göre belirlediği net tanım şöyle: "Referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan kişilerden iş aramak için son dört hafta içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olan kurumsal olmayan çalışma çağındaki tüm kişiler işsiz nüfusa dahildir." (Bkz.)
Ne demek bu? Çalışmaya engel (hastalık, sakatlık gibi) bir durumu olan, (ev hanımlığı, emeklilik, aylaklık gibi bir sebepten) çalışmamayı tercih eden ya da çalışmak istediği halde (ümidini kaybettiği ya da çok ihtiyacı olmadığı için vs.) aramayı bırakanlar işsiz sayılmaz. Ya ne sayılır? "İşgücünün dışında" olarak sınıflandırılır. (Hastanede, hapishanede, askerde vs. olanlar ve 15 yaşının altındaki çocuklar ise çalışabilir nüfusun da dışında kabul edilir.)
İş sahibi olup olmamak da çetrefillidir. Mesela pandemi sebebiyle evde oturan ve bu yüzden gelirinin bir kısmını ya da tamamını kaybeden birini gündelik hayatta işsiz diye görebiliriz. Fakat istatistiklere böyle yansımaz. Çünkü bilfiil işbaşında olmayanlar da belli şartları sağlıyorlarsa istihdamda kabul edilir. TÜİK şöyle diyor: "Ücretli ve maaşlı çalışan ve çeşitli nedenlerle referans döneminde işlerinin başında bulunmayan fertler; ancak 3 aydan kısa süre içinde işlerinin başına geri döneceklerse veya işten uzak kaldıkları süre zarfında maaş veya ücretlerinin en az %50 ve daha fazlasını almaya devam ediyorlarsa istihdamda kabul edilmektedir..." (Bkz.)
Türkiye'de pandemi döneminde işverenlerin çalışanlarını normal şartlarda işten çıkarmaları yasaklandı. Fakat işverenin çalışanına işbaşı yaptırıp ücretini eksiksiz vermek gibi bir yükümlülüğü yok. Devlet bunu telafi etmek için, koşulları yerine getirenlere "kısa çalışma ödeneği" sağlamaya başladı. Pandemi sebebiyle çalışma süresi azaltılan veya faaliyeti durdurulan işletmelerde çalışanlara, ortalama brüt kazancının %60'ı kadar (aylık brüt asgari ücretin %150’sini geçmeyecek şekilde) ödeme yapıldı. (Bkz.) Aslen devlet tarafından yapılan bu ödemenin ücret gibi değerlendirildiğinden emin değilim. Ancak işten çıkarma yasağının istihdam verilerine büyük etkisinin olduğu açık.
Özetle, istihdam edilenler = işbaşında olanlar + işbaşında olmayan ama şartları sağlayanlar diyebiliriz.
Ayrıca, işgücünde olanlar = istihdam edilenler + işsizler olarak tanımlanır.
Ardından, işsizlik oranı = işsiz sayısı / işgücünde olanlar diye tanımlanır.
Aşağıdaki grafikte, Eurostat verilerine göre Türkiye'yle beraber bir grup ülkenin 15-64 yaş grubu için pandemi sonrasındaki istihdam değişimleri görülüyor. Türkiye özelinde, 2019 sonundaki istihdam edilen kişi sayısını 100 alırsak, 2020 yılının 2. çeyreği sonunda istihdam 93.7'ye düşmüş, 3. çeyrekte 96.5'e toparlanmış. İşten çıkarma yasağına rağmen istihdamın bu kadar düşmesi, kayıtdışı ekonominin büyüklüğünden ileri geliyor. Ayrıca GSYH büyümesinin yıllık bazda pozitife döndüğü ve %6.7 gibi yüksek bir değer aldığı bir dönemde, istihdam kaybının tam olarak telafi edilmemiş olması dikkat çekici. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında ise, Avrupa ülkelerindeki istihdam düşüşünün ve toparlanmanın bizden daha küçük, Amerika'da ise çok daha büyük olduğunu görüyoruz.
Ülkeler arasındaki farklılık, ekonomilerin pandemiden çok farklı etkilenmesinden kaynaklanmıyor. Fark ülkelerin işgücü piyasasındaki yapısal özellikleri ve politika tercihlerinden ileri geliyor. Avrupa'da bizde olduğu gibi istihdamı korumaya yönelik düzenlemeler yapıldı, fakat kayıtdışı ekonomileri küçük ve devlet destekleri güçlü olduğundan istihdam düşüşü bizden az oldu. Amerika'da ise yaklaşım, işi korumaktan ziyade işsizlere destek olmak (işsizlik maaşını ve gelir desteklerini artırmak) şeklinde olduğundan çok sert bir dalgalanma yaşandı. Bu açıdan, ABD'deki istihdam verilerinin pandeminin yol açtığı ekonomik çalkantıyı daha iyi yansıttığını söyleyebiliriz. Diğer ülkelerde pandeminin etkisi tedbirler gevşetildiğinde ortaya çıkacak.
Aşağıdaki grafikte ise, yine Eurostat verilerine göre Şubat (pandemi öncesi), Mayıs ve Ekim/Kasım ayları (son veri) itibarıyla işsizlik oranları görülüyor. Türkiye'de işsizlik oranları %13-14 arası kaldı. Yukarıda gösterdiğimiz istihdam hareketine göre bu çok küçük bir değişim. Böyle olmasının sebebi istihdam düşerken, işsiz sayısının artmayıp işgücünün azalması. Yani, işsizlik oranı = işsiz sayısı/işgücü formülünde, pay çok değişmedi ama payda azalınca oran biraz arttı. İşsiz sayısının nasıl olup artmadığını ancak TÜİK açıklayabilir. Fakat en azından bunun sadece bizde olmadığını görebiliyoruz. İtalya'da da yukarıda %2 gibi bir istihdam düşüşü olmasına karşın, aşağıdaki tabloda işsizlik oranı (son değer %8.9) Şubat ayına göre yarım puan azalmış gözüküyor. En anlamlı hareket yine Amerika'da olmuş. İşsizlik oranı %4'ten %13'lere fırlayıp sonra %7'nin altına düşmüş.
İşsizlik oranı aslında toplumdaki yapısal unsurlarla ilişkili bir göstergedir. Ülkenin demografik yapısı, kadınların iş hayatına ne kadar katıldığı, ekonomideki iş yaratma hızı, açılan pozisyonlarla işsizlerin niteliklerinin ne kadar uyumlu olduğu, (iş güvenliği, esnek çalışma, kıdem tazminatı, sendikalaşma gibi konulardaki) işgücü politikaları işsizlik oranının temel belirleyicileridir. Ayrıca, farklı sosyal meselelerde analiz yapmak için, burada değinmediğimiz farklı işsizlik tanımları ve göstergeler de kullanılır. Kısa vadede ise elbette iş çevrimlerine bağlı olarak da işsizlik artıp azalır. Fakat insanların iş bulma ümidi gibi sübjektif faktörlerden bile etkilenebildiğinden, işsizlik oranı konjonktürel dalgalanmaları takip etmek için ideal bir gösterge değildir. Normalde bu amaçla istihdam takip edilir. Fakat pandemi koşullarında bunun da çok sağlıklı çalışmadığını görüyoruz.
Daha önce enflasyon konusunda da yazmıştım (bkz.), her verinin kendine özgü sorunları var. Üstüne, pandemi sonrası değişen koşullarda makroekonomik göstergeler dünya genelinde çarpık sonuçlar verebiliyor. İktisat eğitimi almayanların iktisadi verileri anlayıp yorumlamaları zaten zor. Bunun üzerine bizde bir de, başta TÜİK, kamu kurumlarının açıkladığı verilere güvensizlik var. Şu ortamda veriye dayalı, nesnel analiz yapmaya çalışanlara Allah kolaylık versin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder