Dünyada pandemi sonrası uygulanan ekonomi politikalarının iki boyutu var: stabilizasyon ve sosyal destek. Pandemi yüzünden düşen arzın üzerine, oluşacak talep eksikliğinin ekonomik daralmayı derinleştireceği düşünüldü ve istikrar politikalarıyla bu giderilmeye çalışıldı. Çoğu ülkede merkez bankaları faizleri olabildiğince düşürdü, finansal piyasalara bol likidite sağladı. Maliye politikalarıyla pandemiden en çok etkilenen kesimlere yönelik nakit ve kredi destekleri verildi. Borçlanma kabiliyeti güçlü devletler, bütçe açıklarını genişletti. Böylece hastalığın yol açtığı maliyetler toplum içinde ve bugünden yarına paylaştırıldı.
Ülkemizde, pandemi dönemindeki nakit yardımlar gelişmiş ülkelere göre mütevazı kaldı. Döngü karşıtı (countercyclical) para ve kredi politikalarıysa oldukça güçlüydü. Para politikası gevşetildi, finansal düzenlemelerle bankalar kırbaçlandı. Kredi genişlemesi, nakit yardımların eksikliğini bir ölçüde telafi etti. Devlet işletmelere kefil olarak onların borçlanmasını kolaylaştırdı. İhtiyacı olan bireylere sağlanan düşük faizli krediler onları ayakta tuttu. Konut kredileri, piyasaya likidite sağladı, konutların el değiştirmesini kolaylaştırdı. Haziran ayından itibaren ekonomi de açılınca, kredi genişlemesinin desteğiyle reel ekonomideki daralma hızla tersine döndü.
Sorun şu ki, devlet emir komutayla bazı düzenlemeler yapabilir (faizleri düşürebilir, kredi arzını artırabilir) ama kaynak kıtlığının yarattığı maliyetlerden kaçınamaz. Pandemi sonrası uygulanan politikalar enflasyon, cari açık, dolarizasyon, sermaye kaçışı, döviz rezervlerinin erimesi, bankaların kredi risklerinin büyümesi gibi öyle büyük sorunlar yarattı ki, bugünü kurtarmaya çalışırken ekonominin geleceği tehdit altına girdi. Böyle gitmeyeceği görüldüğü için, salgının tekrar yayılmasına rağmen, bir süredir döngü yönünde (procyclical) sıkılaştırma yapılmaya başlandı. Son dönemde faizler arttırıldı, kredileri teşvik eden düzenlemeler kaldırıldı, kamu bankaları ayağını gazdan çekti. Bu tedbirler döviz kurlarını ve Türkiye'nin risk primini aşağı çekti ama bu sefer de tekrar ekonomik daralma tehlikesi ortaya çıktı.
2020 Mart ayından bu yana olan bitenin kabaca özeti bu. Burada şu iyi, bu kötü yapıldı diye tartışmaya gerek yok. Çünkü, bir defa, sorumlu bakan ve merkez bankası başkanına zaten fatura kesildi. İkincisi, son bir senede ne olduğu aslında teferruat. Böyle bir krize girerken ülkenin (merkez bankasında, hazinesinde, varlık fonunda vs.) yüksek miktarda nakit varlığı yoksa, hazinesi piyasadan rahatça istediği kadar borçlanamıyorsa, hele merkez bankasının enflasyon ve dolarizasyon gibi dertleri varsa, krizle mücadele kabiliyeti baştan zayıf demektir. Sonrasında toplumdan gelen talepler yeterince karşılanamayıp baskı arttığında bocalamak kaçınılmaz. Dolayısıyla, neden bu durumda olduğumuzu anlamak için daha gerilere bakmak lazım.
Türkiye son yirmi yılda dış finansmanla gelişen, borçlanmayla gelecekten bugüne refah transferi yapan bir ülke oldu. Bu sayede sağlanan kredilerle tüketiciler ev, araba, eşya sahibi oldu; şirketler yatırım yaptı, büyüdü; devlet yollar, köprüler, havaalanları, hastaneler, okullar yaptırarak kamunun hizmetine soktu. Bunlar yapılırken (başta döviz riski olmak üzere) bir takım riskler de fazlaca alındı. Böyle bir ülkede büyük döviz rezervlerinin olması mümkün değildi. İşler kötü gittiğinde ülkenin finansal varlıklarına (parasına, hisse ve borç senetlerine vs.) güvenin azalması kaçınılmazdı. Bunun Türkiye ekonomisini "kırılgan" yaptığı, sermaye akımı kesilirse zorluklar çıkacağı biliniyordu. Riskleri azaltmak için geçmişte bazı adımlar atıldı, fakat esaslı bir reform yapılmadı ve ekonomi şoklara açık kaldı.
Son senelerde artan siyasi ve ekonomik istikrarsızlık durumu kötüleştiriyor. Ancak, Türkiye'nin kırılganlığı asıl ekonominin gümbür gümbür büyüdüğü, yabancı yatırımcıların oluk oluk kaynak akıttığı dönemlerde oluştu. Şimdi salgın geçse (inşallah) ve kısa vadeli sermaye girişi hızlansa (ki ortamda buna müsait, büyük merkez bankaları para pompalıyor), büyüme coşar ve bu sorunu yine unuturuz. Neticede, hızlı kalkınma ve istikrar arasında bir tercih yapıyoruz. Bugün yaşadığımız sıkıntı ve bocalamalar geçmişte yaptığımız seçimlerin bedeli. Geleceğimizse bugünkü seçimlerimizle belirlenecek.
Vakti zamanında Ekşi Sözlük'te yazdığım iktisatla ilgili yazıları toplayarak başlattığım bu blogun yayınına, 2007'den bu yana yeni yazılarla devam ediyorum.
8 Ocak 2021 Cuma
Kırılgan olmanın bedeli
Etiketler:
makroiktisat,
para/banka,
Türkiye ekonomisi,
uluslararası iktisat
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder