Enflasyon hedeflemesi, nominal çıpa olarak enflasyonun seçildiği para politikasıdır. Merkez bankası enflasyonu belirlenen hedefe getireceğini taahhüt eder; para politikası araçlarını buna göre kullanır. Mesela enflasyon oranı yüzde 8, hedef yüzde 5 ise, merkez bankasının sözüne de güveniliyorsa, herkes bilir ki kısa vadeli faizler önce yüksek belirlenecek, zamanla hedefe yaklaşıldıkça düşürülecek. Bu bilinince uzun vadeli faizler, varlık fiyatları, enflasyon, büyüme gibi finansal ve ekonomik değişkenlere dair tahminler buna göre oluşturulur; kararlar buna göre alınır. Merkez bankası böylece iktisadi aktörlere yol göstermiş olur. Politika, hedefler ve beklentiler birbiriyle tutarlıysa enflasyonu amaçlanan düzeye getirmek kolaylaşır.
Nihai amaç enflasyonu makul seviyelerde tutmaksa ve merkez bankasının itibarı yüksekse, enflasyon hedeflemesi uygun bir para politikası tercihidir. Ama merkez bankasının bununla çelişen başka amaçları da varsa veya (siyasi müdahale gibi) bir sebepten geleceğe dair inandırıcı taahhütlerde bulunulamıyorsa, bu politika istendiği gibi işlemeyebilir. Mesela iç talep daraldığı zaman faizlerin düşürülüp para polikasının gevşetilmesi, tersi olduğunda daraltılması, hem büyümede istikrarla, hem de fiyat istikrarıyla tutarlıdır. Çünkü iç talep daraldığında hem büyüme yavaşlar, hem de enflasyon düşer. Öte yandan, tarımsal koşullar, uluslararası petrol fiyatları, döviz kuru gibi üretim maliyetini veya ithal fiyatlarını artırıcı şoklar yüzünden genel fiyatlar artıyorsa, aynı anda büyüme yavaşlayacağından, enflasyon hedefi ve büyümenin desteklenmesi birbiriyle çelişir.
Bizim merkez bankamız da önce örtülü, sonra da açık olmak üzere, uzun zamandır enflasyon hedeflemesi uygulamaya çalışıyor. Ancak başarılı olduğunu söylemek güç. Zira sık sık hedefle tutarsız politikalar izleniyor (şurada anlatılmış); enflasyon beklentileri yüksek kalıyor; gerçekleşen enflasyon hedeften yukarıya sistematik biçimde sapıyor. Belli ki enflasyon, finansal istikrar, büyüme gibi temel konularda amaçlar birbiriyle çelişiyor.
Elbette burada politikaya başarılı değil dememiz, gerektiği gibi çalışmadığı ve enflasyonu hedefe düşüremediği için. Öte yandan politika bu anlamda başarılı olsa, bu başta büyüme olmak üzere başka açılardan maliyet oluşmayacağı anlamına gelmez. Tersine, enflasyonu düşürmek için faizleri yükseltip para politikasını sıkılaştırmak kısa dönemde ekonomide yavaşlamaya yol açar. Normalde düşük (ve pozitif) enflasyonun makroekonomik istikrarın gereği olduğu, uzun dönemde ekonominin kalkınmasına ve toplumun refahına fayda sağlayacağı kabul edildir; bu yüzden kısa süreli bir yavaşlamaya katlanılır. Ancak arz yönlü şokların veya dış ticaret şoklarının sık yaşandığı ve etkili olduğu durumlarda maliyet büyür, enflasyona odaklı bir politikayı savunmak zorlaşır. Örneğin son üç senedir Amerikan para politikası sebebiyle bizim gibi ülkelerin paraları dolar karşısında değer yitiriyor. İthal malların fiyatlarını etkileyen bu gelişme enflasyonu yükseltiyor. Bu hareket muhtemelen Amerika'da faizler normalleşene kadar birkaç sene daha sürecek. Tüm bu süre boyunca merkez bankamızın sadece enflasyon hedefine odaklanması, faizleri ne kadar gerekiyorsa yükseltmesi, bu arada büyümenin potansiyelin ne kadar altına düştüğünü umursamaması doğru mu olurdu? Sanmıyorum, çünkü enflasyonun fazla yükselmesi gibi, büyümenin fazla düşmesi de refahı düşürür. Hatta şimdilerde para politikası gayet sıkı olan Brezilya'nın yaşadığı gibi, ekonomik daralma (kontrolden çıkmadığı müddetçe) enflasyondan daha büyük ekonomik, sosyal ve siyasal problemlere yol açar. Bu yüzden döviz kuru, petrol fiyatı, gıda fiyatı gibi merkez bankasının doğrudan kontrol edemediği şeyler çok belirleyiciyse enflasyon hedeflemesi yapmak doğru bir tercih midir, tartışılır.
Peki o zaman ne yapabiliriz? Para politikası kısa vadeli siyasi hesaplardan bağımsız belirlenebilse, enflasyon yerine nominal GSYH hedeflemek bir çıkar yol olabilirdi. Nominal GSYH hedeflemenin mantığı şu. Genel fiyat seviyesine P, reel GSYH'ye Y diyelim; nominal GSYH P.Y olsun. P'yi artıran bir şok, P.Y'i yukarı saptırdığında para politikası sıkılaştırılıyor. Sıkılaştırma P'deki artışı sınırlarken, Y'yi düşürüyor, sonuçta P.Y hedefte tutuluyor. Böylece arz yönlü bir şokun olumsuz etkisi enflasyon ve büyüme arasında paylaştırılıyor. Oysa enflasyon hedeflendiğinde fiyatlara istikrar sağlamaya çalışıldığından, daha büyük bir sıkılaştırma yapmak gerekiyor ve bütün olumsuz etki reel ekonomiye yansıyor. Tabii olumlu şoklardaysa bunun tam tersi geçerli. Sonuç olarak, bu tür şoklar çok sık ve büyükse, fiyatlara istikrar sağlamaya çalışmak reel ekonomide dalgalanmalara yol açabilir ki, bu da arzu edilebilir bir şey değil. Nominal GSYH hedeflemesiyse bu dalgalanmaları yumuşatabilir. (Gelişmekte olan ülkelerde bunun nasıl işleyeceğini anlatan akademik bir çalışma için şu NBER makalesine bakılabilir.)
Ancak burada iki problem var. Birincisi, pratikte uygulaması çetrefilli. GSYH, enflasyona göre daha kapsamlı, para politikasına tepkisi daha karmaşık, geç açıklanan ve sonra revize edilen bir veri ve bunun çıpa olarak nasıl kullanılacağı üzerinde çalışılması gerekiyor. Ancak iş teknik sorunları halletmeye kalsa, çok sayıda nitelikli ekonomist barındıran merkez bankamız bunun üstesinden gelebilir. Burada asıl mesele, Türkiye'de para politikasının siyasi müdahaleye açık görünmesi. Zira sadece GSYH değil herhangi bir çıpayı etkin kullanabilmek için kredibilitenin güçlü olması lazım. İlerde politikacılar istedi diye, faiz gibi politika araçları çıpayla tutarsız kullanılacaksa çıpa belirlemenin bir anlamı olmaz.
Çok gerçekçi görünmese de iktisatçı olarak ilginç bulduğum alternatifi yazdım. Elbette daha gerçekçi seçenekler de var, ama onların kalıcı bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. Nedir bunlar? Bir, hiçbir şey yapmamak. yani dışarıya karşı enflasyon hedeflediğini söyleyip tutarsız politikalar uygulamayı göze almak. İki, çıpa kullanmaktan vazgeçmek. Üç, enflasyon hedeflemesini koruyup hedefi değiştirmek. Bir ve iki fiiliyatta birbirine yakın şeyler. İki durumda da merkez bankası beklentileri yönlendiremeyecek, enflasyonun yukarılara sürüklenip gitmesi riski var olacaktır. Üçüncüsü ise kısa vadede enflasyonu düşürme derdini ortadan kaldırabilir. Fakat hedef değiştirmek adet olursa, hedefin iktisadi aktörler açısından manası kalmayabilir. Yine de gerekirse, bu üç alternatif içinden en iyisi üçüncü gibi geldi bana.
Nihai amaç enflasyonu makul seviyelerde tutmaksa ve merkez bankasının itibarı yüksekse, enflasyon hedeflemesi uygun bir para politikası tercihidir. Ama merkez bankasının bununla çelişen başka amaçları da varsa veya (siyasi müdahale gibi) bir sebepten geleceğe dair inandırıcı taahhütlerde bulunulamıyorsa, bu politika istendiği gibi işlemeyebilir. Mesela iç talep daraldığı zaman faizlerin düşürülüp para polikasının gevşetilmesi, tersi olduğunda daraltılması, hem büyümede istikrarla, hem de fiyat istikrarıyla tutarlıdır. Çünkü iç talep daraldığında hem büyüme yavaşlar, hem de enflasyon düşer. Öte yandan, tarımsal koşullar, uluslararası petrol fiyatları, döviz kuru gibi üretim maliyetini veya ithal fiyatlarını artırıcı şoklar yüzünden genel fiyatlar artıyorsa, aynı anda büyüme yavaşlayacağından, enflasyon hedefi ve büyümenin desteklenmesi birbiriyle çelişir.
Bizim merkez bankamız da önce örtülü, sonra da açık olmak üzere, uzun zamandır enflasyon hedeflemesi uygulamaya çalışıyor. Ancak başarılı olduğunu söylemek güç. Zira sık sık hedefle tutarsız politikalar izleniyor (şurada anlatılmış); enflasyon beklentileri yüksek kalıyor; gerçekleşen enflasyon hedeften yukarıya sistematik biçimde sapıyor. Belli ki enflasyon, finansal istikrar, büyüme gibi temel konularda amaçlar birbiriyle çelişiyor.
Elbette burada politikaya başarılı değil dememiz, gerektiği gibi çalışmadığı ve enflasyonu hedefe düşüremediği için. Öte yandan politika bu anlamda başarılı olsa, bu başta büyüme olmak üzere başka açılardan maliyet oluşmayacağı anlamına gelmez. Tersine, enflasyonu düşürmek için faizleri yükseltip para politikasını sıkılaştırmak kısa dönemde ekonomide yavaşlamaya yol açar. Normalde düşük (ve pozitif) enflasyonun makroekonomik istikrarın gereği olduğu, uzun dönemde ekonominin kalkınmasına ve toplumun refahına fayda sağlayacağı kabul edildir; bu yüzden kısa süreli bir yavaşlamaya katlanılır. Ancak arz yönlü şokların veya dış ticaret şoklarının sık yaşandığı ve etkili olduğu durumlarda maliyet büyür, enflasyona odaklı bir politikayı savunmak zorlaşır. Örneğin son üç senedir Amerikan para politikası sebebiyle bizim gibi ülkelerin paraları dolar karşısında değer yitiriyor. İthal malların fiyatlarını etkileyen bu gelişme enflasyonu yükseltiyor. Bu hareket muhtemelen Amerika'da faizler normalleşene kadar birkaç sene daha sürecek. Tüm bu süre boyunca merkez bankamızın sadece enflasyon hedefine odaklanması, faizleri ne kadar gerekiyorsa yükseltmesi, bu arada büyümenin potansiyelin ne kadar altına düştüğünü umursamaması doğru mu olurdu? Sanmıyorum, çünkü enflasyonun fazla yükselmesi gibi, büyümenin fazla düşmesi de refahı düşürür. Hatta şimdilerde para politikası gayet sıkı olan Brezilya'nın yaşadığı gibi, ekonomik daralma (kontrolden çıkmadığı müddetçe) enflasyondan daha büyük ekonomik, sosyal ve siyasal problemlere yol açar. Bu yüzden döviz kuru, petrol fiyatı, gıda fiyatı gibi merkez bankasının doğrudan kontrol edemediği şeyler çok belirleyiciyse enflasyon hedeflemesi yapmak doğru bir tercih midir, tartışılır.
Peki o zaman ne yapabiliriz? Para politikası kısa vadeli siyasi hesaplardan bağımsız belirlenebilse, enflasyon yerine nominal GSYH hedeflemek bir çıkar yol olabilirdi. Nominal GSYH hedeflemenin mantığı şu. Genel fiyat seviyesine P, reel GSYH'ye Y diyelim; nominal GSYH P.Y olsun. P'yi artıran bir şok, P.Y'i yukarı saptırdığında para politikası sıkılaştırılıyor. Sıkılaştırma P'deki artışı sınırlarken, Y'yi düşürüyor, sonuçta P.Y hedefte tutuluyor. Böylece arz yönlü bir şokun olumsuz etkisi enflasyon ve büyüme arasında paylaştırılıyor. Oysa enflasyon hedeflendiğinde fiyatlara istikrar sağlamaya çalışıldığından, daha büyük bir sıkılaştırma yapmak gerekiyor ve bütün olumsuz etki reel ekonomiye yansıyor. Tabii olumlu şoklardaysa bunun tam tersi geçerli. Sonuç olarak, bu tür şoklar çok sık ve büyükse, fiyatlara istikrar sağlamaya çalışmak reel ekonomide dalgalanmalara yol açabilir ki, bu da arzu edilebilir bir şey değil. Nominal GSYH hedeflemesiyse bu dalgalanmaları yumuşatabilir. (Gelişmekte olan ülkelerde bunun nasıl işleyeceğini anlatan akademik bir çalışma için şu NBER makalesine bakılabilir.)
Ancak burada iki problem var. Birincisi, pratikte uygulaması çetrefilli. GSYH, enflasyona göre daha kapsamlı, para politikasına tepkisi daha karmaşık, geç açıklanan ve sonra revize edilen bir veri ve bunun çıpa olarak nasıl kullanılacağı üzerinde çalışılması gerekiyor. Ancak iş teknik sorunları halletmeye kalsa, çok sayıda nitelikli ekonomist barındıran merkez bankamız bunun üstesinden gelebilir. Burada asıl mesele, Türkiye'de para politikasının siyasi müdahaleye açık görünmesi. Zira sadece GSYH değil herhangi bir çıpayı etkin kullanabilmek için kredibilitenin güçlü olması lazım. İlerde politikacılar istedi diye, faiz gibi politika araçları çıpayla tutarsız kullanılacaksa çıpa belirlemenin bir anlamı olmaz.
Çok gerçekçi görünmese de iktisatçı olarak ilginç bulduğum alternatifi yazdım. Elbette daha gerçekçi seçenekler de var, ama onların kalıcı bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. Nedir bunlar? Bir, hiçbir şey yapmamak. yani dışarıya karşı enflasyon hedeflediğini söyleyip tutarsız politikalar uygulamayı göze almak. İki, çıpa kullanmaktan vazgeçmek. Üç, enflasyon hedeflemesini koruyup hedefi değiştirmek. Bir ve iki fiiliyatta birbirine yakın şeyler. İki durumda da merkez bankası beklentileri yönlendiremeyecek, enflasyonun yukarılara sürüklenip gitmesi riski var olacaktır. Üçüncüsü ise kısa vadede enflasyonu düşürme derdini ortadan kaldırabilir. Fakat hedef değiştirmek adet olursa, hedefin iktisadi aktörler açısından manası kalmayabilir. Yine de gerekirse, bu üç alternatif içinden en iyisi üçüncü gibi geldi bana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder